English    Türkçe    فارسی   

5
2597-2621

  • Ashabı kehf'in köpeğinin huyu iyiydi, fakat sureti, köpek suretindeydi. Fakat bu sureti, ona bir noksan verdi mi?
  • آن سگ اصحاب خوش بد سیرتش  ** هیچ بودش منقصت زان صورتش 
  • Yahudiler, halk zahirî azabı görsün diye zahiren çarpıldılar.
  • مسخ ظاهر بود اهل سبت را  ** تا ببیند خلق ظاهر کبت را 
  • Fakat iç âleminden bunlardan başka yüz binlercesi, tövbesini bozma yüzünden domuz ve eşek oldu.
  • از ره سر صد هزاران دگر  ** گشته از توبه شکستن خوک و خر 
  • Tilkinin, ikinci defa kandırmak üzere o kaçan eşeğin yanına gelmesi
  • دوم بار آمدن روبه بر این خر گریخته تا باز بفریبدش 
  • Tilki, çabucak eşeğin yanına geldi. Eşek, senin gibi dosttan çekinmek gerek. 2600
  • پس بیامد زود روبه سوی خر  ** گفت خر از چون تو یاری الحذر 
  • A adam olmayan dedi, ben sana ne yaptım da beni ejderhanın yanına götürdün?
  • ناجوامردا چه کردم من ترا  ** که به پیش اژدها بردی مرا 
  • Bana kinlenmene sebep neydi? Yaradılışlıdaki kötülükten başka ne sebep vardı buna a inatçı?
  • موجب کین تو با جانم چه بود  ** غیر خبث جوهر تو ای عنود 
  • Ona hiçbir eziyet vermediği, dokunmadığı halde gencin ayağını sokan akrep gibi hani.
  • هم‌چو کزدم کو گزد پای فتی  ** نارسیده از وی او را زحمتی 
  • Yahut da bizden kendisine bir kötülük gelmediği halde can düşmanımız olan Şeytan gibi.
  • یا چو دیوی کو عدوی جان ماست  ** نارسیده زحمتش از ما و کاست 
  • Şeytan, tabiatı bakımından insana düşmandır. İnsanın helak oluşuna sevinir. 2605
  • بلک طبعا خصم جان آدمیست  ** از هلاک آدمی در خرمیست 
  • O, her an adamın peşine düşer, bir türlü bırakmaz. Huyunu, çirkin tabiatını bırakır mı hiç.
  • از پی هر آدمی او نسکلد  ** خو و طبع زشت خود او کی هلد 
  • Çünkü onun içindeki kötülük, sebep yokken onu zulme, düşmanlığa çeker.
  • زانک خبث ذات او بی‌موجبی  ** هست سوی ظلم و عدوان جاذبی 
  • Her an, seni bir kuyuya atmak için bir otağa çağırır.
  • هر زمان خواند ترا تا خرگهی  ** که در اندازد ترا اندر چهی 
  • Baş aşağı havuza yuvarlamak için filân yerde bir havuz var, dereler akıyor der durur.
  • که فلان جا حوض آبست و عیون  ** تا در اندازد به حوضت سرنگون 
  • Vahye nail olan, gözü açık bulunan Âdem'i bile o melun, kötülüğe, şerre düşürdü. 2610
  • آدمی را با همه وحی و نظر  ** اندر افکند آن لعین در شور و شر 
  • Âdem'in geçmişte bir suçu yoktu, ona bir zarar vermemişti, bir haksızlıkta bulunmamıştı.
  • بی‌گناهی بی‌گزند سابقی  ** که رسد او را ز آدم ناحقی 
  • Tilki dedi ki: O bir büyü, bir tılsımdı, senin gözüne aslan göründü.
  • گفت روبه آن طلسم سحر بود  ** که ترا در چشم آن شیری نمود 
  • Yoksa ben, beden bakımından senden zayıfım, öyle olduğu halde gece gündüz orada otlamaktayım..
  • ورنه من از تو به تن مسکین‌ترم  ** که شب و روز اندر آنجا می‌چرم 
  • O çeşit bir tılsım yapmasalar da her obur, doğru oraya koşardı.
  • گرنه زان گونه طلسمی ساختی  ** هر شکم‌خواری بدانجا تاختی 
  • Fillerle, ejderhalarla dolu aç bir dünya durup dururken hiç tılsım olmadıkça yazı, öyle yemyeşil durur mu? 2615
  • یک جهان بی‌نوا پر پیل و ارج  ** بی‌طلسمی کی بماندی سبز مرج 
  • Ben, öyle korkunç bir şey görürsen sakın korkma diyecektim ama,
  • من ترا خود خواستم گفتن به درس  ** که چنان هولی اگر بینی مترس 
  • Gönlüm, haline yandı, o derde daldım da aklımdan çıktı.
  • لیک رفت از یاد علم آموزیت  ** که بدم مستغرق دلسوزیت 
  • Seni köpek gibi acıkmış, perişan bir hakle görünce koşa koşa gelsin diye seğirttim.
  • دیدمت در جوع کلب و بی‌نوا  ** می‌شتابیدم که آیی تا دوا 
  • Yoksa sana tılsımı anlatacak, sana bir hayal görünür ama aslı yoktur diyecektim.
  • ورنه با تو گفتمی شرح طلسم  ** که آن خیالی می‌نماید نیست جسم 
  • Eşeğin tilkiye cevabı
  • جواب گفتن خر روباه را 
  • Eşek dedi ki: Hadi ey düşman, çekil önümden, çekil de çirkin suratını görmeyeyim. 2620
  • گفت رو رو هین ز پیشم ای عدو  ** تا نبینم روی تو ای زشت‌رو 
  • Seni kötü talihli bir hale getiren Tanrı, çirkin suratını da kerih ve pek berbat bir hale soktu.
  • آن خدایی که ترا بدبخت کرد  ** روی زشتت را کریه و سخت کرد