English    Türkçe    فارسی   

5
3253-3277

  • با دو کهنه مهر جان آمیخته ** هر دو را در حجره‌ای آویخته
  • İki eski çarığa niceye kadar bir taze sözler söyleyerek,cansız bir şeye ezeli sırrı açacaksın?
  • چند گویی با دو کهنه نو سخن  ** در جمادی می‌دمی سر کهن 
  • Ey ayaz,Araplar gibi sevginden çöllerde kalan çadır yerlerine,oralardaki döküntülere uzun uzun hitap ediyorsun. 3255
  • چون عرب با ربع و اطلال ای ایاز  ** می‌کشی از عشق گفت خود دراز 
  • Çarığın göçüp giden hangi sevgilinden kalma?Pöstekin,sanki Yusuf'un gömleği!
  • چارقت ربع کدامین آصفست  ** پوستین گویی که کرته‌ی یوسفست 
  • Hıristiyan,gibi hani..gider de keşişe bir yıllık suçunu,yaptığı zinaları,kalbinden geçirdiği kötülükleri sayıp döker.
  • هم‌چو ترسا که شمارد با کشش  ** جرم یکساله زنا و غل و غش 
  • Keşiş,suçunu bağışladı mı,onun affını Tanrı affı bilir.
  • تا بیامرزد کشش زو آن گناه  ** عفو او را عفو داند از اله 
  • Halbuki o papaz,ne suç bilir,ne adalet.Ama aşk ve inanış,pek kudretli bir sihirbazdır.
  • نیست آگه آن کشش از جرم و داد  ** لیک بس جادوست عشق و اعتقاد 
  • Dostluk ve vehim,yüzlerce Yusuf yaratır.Büyü zaten Harut'la Murat'tan kalmadır. 3260
  • دوستی و وهم صد یوسف تند  ** اسحر از هاروت و ماروتست خود 
  • İnsan,sevgilinin hatırasiyle bir suret yaratır.O suretin çekişi,seni dedikoduya sevk eder.
  • صورتی پیدا کند بر یاد او  ** جذب صورت آردت در گفت و گو 
  • Suretin önüne varır,yüz binlerce sır dökersin,dostun dosta sır söylemesi gibi.
  • رازگویی پیش صورت صد هزار  ** آن چنان که یار گوید پیش یار 
  • Halbuki orada ne bir suret vardır ,ne bir heykel.Öyle olduğu halde ondan yüzlerce Elest duyulur,bundan yüzlerce Bela.
  • نه بدانجا صورتی نه هیکلی  ** زاده از وی صد الست و صد بلی 
  • Nitekim gönlü yaralı bir ana da yeni ölmüş yavrusunun yanına,
  • آن چنان که مادری دل‌برده‌ای  ** پیش گور بچه‌ی نومرده‌ای 
  • Candan yürekler sırlar söyler.O cansız toprak,ona diri görünür. 3265
  • رازها گوید به جد و اجتهاد  ** می‌نماید زنده او را آن جماد 
  • O toprağı diri ve canlı sanır,o toprak yığınının gözü,kulağı vardır zannına kapılır.
  • حی و قایم داند او آن خاک را  ** چشم و گوشی داند او خاشاک را 
  • پیش او هر ذره‌ی آن خاک گور  ** گوش دارد هوش دارد وقت شور 
  • Onca o toprağın her zerresi duyar,o coştu mu,feryadını iştir,anlar.
  • مستمع داند به جد آن خاک را  ** خوش نگر این عشق ساحرناک را 
  • Ana,çocuğunun yeni mezarının toprağına anbean gözyaşlarıyla kapanır,yüzünü,gözünü sürer.
  • آنچنان بر خاک گور تازه او  ** دم‌بدم خوش می‌نهد با اشک رو 
  • Oğlu diriyken bile o canının canına, o can yavrusuna asla böyle yüzünü,gözünü sürmemiştir. 3270
  • که بوقت زندگی هرگز چنان  ** روی ننهادست بر پور چو جان 
  • Fakat bu ölümden birkaç gün geçti mi sevgisinin ateşi yatışır.
  • از عزا چون چند روزی بگذرد  ** آتش آن عشق او ساکن شود 
  • Ölüye karşı aşk ebedi olmaz ki.Sen,cana canlar katan diriyi sev.
  • عشق بر مرده نباشد پایدار  ** عشق را بر حی جان‌افزای دار 
  • Bu acı geçti mi o mezarın karşısında durmaktan yorgunluk gelir,uykusu gelir.Cansız bir şeyden ancak cansız bir şey doğar.
  • بعد از آن زان گور خود خواب آیدش  ** از جمادی هم جمادی زایدش 
  • Çünkü aşk,afsununu çalmış,gitmiştir.Ateş sönüverdi mi kül almıştır.
  • زانک عشق افسون خود بربود و رفت  ** ماند خاکستر چو آتش رفت تفت 
  • Gencin aynada gördüğünü ihtiyar,tamamiyle kerpiçte görür. 3275
  • آنچ بیند آن جوان در آینه  ** پیر اندر خشت می‌بیند همه 
  • Pir,senin aşkındır,sakalı da ak olan değil.Pir,yüz binlerce ümitsizin elinden tutandır.
  • پیر عشق تست نه ریش سپید  ** دستگیر صد هزاران ناامید 
  • Aşk,ayrılık aleminde suretler düzer.Fakat insan,hakiki sevgiliyle buluştu mu tasavvur bile edilmiyen,tasvire bile sığmayan hakikat meydana çıkar da,
  • عشق صورتها بسازد در فراق  ** نامصور سر کند وقت تلاق