English    Türkçe    فارسی   

5
3322-3346

  • Kimse aşk ve muhabbette ona eş olamazdı,fakat Tanrı'yı tesbih etmeyi,ona söz söylemeyi bilmiyordu.
  • کس نبودش در هوا و عشق جفت  ** لیک قاصر بود از تسبیح و گفت 
  • Onun aşkı,gökyüzüne çadır kurmuştu.Köpeğe benzeyen can,o çobanın önünde bir köpek kesilmişti.
  • عشق او خرگاه بر گردون زده  ** جان سگ خرگاه آن چوپان شده 
  • Tanrı aşkının denizi coşunca onun gönlüne vurdu,senin kulağına değdi.
  • چونک بحر عشق یزدان جوش زد  ** بر دل او زد ترا بر گوش زد 
  • Cuha'nın çarşaf giyip kadınlar arasına karışarak vaz dinlemesi ve bir harekette bulunması yüzünden kadının birinin onu tanıyıp erkektir diye nara atması.
  • حکایت جوحی کی چادر پوشید و در وعظ میان زنان نشست و حرکتی کرد زنی او را بشناخت کی مردست نعره‌ای زد 
  • Sözü kuvvetli,cerbezesi yerinde bir vazeden vardı.Mimbere çıkmış vaız ediyordu.Kadın,erkek herkes mimberin dibine toplanmıştı. 3325
  • واعظی بد بس گزیده در بیان  ** زیر منبر جمع مردان و زنان 
  • Cuha da bir çarşaf giyip yüzünü örttü,kadınlar arasına karıştı.Kimse onu tanımıyordu.
  • رفت جوحی چادر و روبند ساخت  ** در میان آن زنان شد ناشناخت 
  • Bir kadın,vaız edene gizlice sordu:Kasıktaki kıllar,namazın bozulmasına sebep olur mu?
  • سایلی پرسید واعظ را به راز  ** موی عانه هست نقصان نماز 
  • Vaiz dedi ki:Uzun olursa namaz mekruh olur.
  • گفت واعظ چون شود عانه دراز  ** پس کراهت باشد از وی در نماز 
  • Ya hamam otuyla,ya ustra ile traş etmen lazım ki namazın tamam olsun,kabul edilsin.
  • یا به آهک یا ستره بسترش  ** تا نمازت کامل آید خوب و خوش 
  • Kadın:Ne kadar uzun olursa namazın kabul olmaz dedi. 3330
  • گفت سایل آن درازی تا چه حد  ** شرط باشد تا نمازم کم بود 
  • Vaız eden dedi ki:Bir arpa boyu uzun olursa traş etmek farzdır.
  • گفت چون قدر جوی گردد به طول  ** پس ستردن فرض باشد ای سول 
  • Cuha,hemen kızkardeş dedi,bak bakalım,benim kasığımın kılı o kadar olmuş mu?
  • گفت جوحی زود ای خوهر ببین  ** عانه‌ی من گشته باشد این چنین 
  • Tanrı rızası için elini uzat da bir yokla. Bakalım,mekruh olacak kadar uzamış mı?
  • بهر خشنودی حق پیش آر دست  ** که آن به مقدار کراهت آمدست 
  • Yanındaki kadın,Cuhanın şalvarına el atar atmaz eline aleti geldi.
  • دست زن در کرد در شلوار مرد  ** کیر او بر دست زن آسیب کرد 
  • Derhal şiddetli bir nara attı.Hoca,sözüm gönlüne tesir etti dedi. 3335
  • نعره‌ای زد سخت اندر حال زن  ** گفت واعظ بر دلش زد گفت من 
  • Cuha dedi ki:Hayır,gönlüne tesir etmedi,eline tesir etti.A akıllı adam,gönlüne tesir etseydi vay haline!
  • گفت نه بر دل نزد بر دست زد  ** وای اگر بر دل زدی ای پر خرد 
  • O büyücülerin gönlüne birazcık tesir etti de onlarca sopa da bir oldu,el de.
  • بر دل آن ساحران زد اندکی  ** شد عصا و دست ایشان را یکی 
  • Padişahım,bir ihtiyarın sopasını alsan o sopa,onun eli ayağı olduğu için pek incinir.
  • گر عصا بستانی از پیری شها  ** بیش رنجد که آن گروه از دست و پا 
  • Halbuki onlar,elleri,ayakları kesileceği halde "Bize zarar olmaz ki"diye nara attılar,naraları gökyüzüne vardı.Hadi,gel kes dediler,can,can çekişmeden kurtulur.
  • نعره‌ی لاضیر بر گردون رسید  ** هین ببر که جان ز جان کندن رهید 
  • Biz bildik ki şu tenden ibaret değiliz.Beden olmaksızın da Tanrı ile yaşarız. 3340
  • ما بدانستیم ما این تن نه‌ایم  ** از ورای تن به یزدان می‌زییم 
  • Ne mutlu o kişiye ki kendi zatını tanıdı,ebedi emniyet sahasında bir köşk kurdu.
  • ای خنک آن را که ذات خود شناخت  ** اندر امن سرمدی قصری بساخت 
  • Çocuk,ceviz ve kuru üzüm için ağlar.Halbuki bu,büyük adama göre hiçbir şey değildir
  • کودکی گرید پی جوز و مویز  ** پیش عاقل باشد آن بس سهل چیز 
  • Gönüle göre de beden,cevizle kuru üzümdür.Çocuk,nerden büyüklerin bilgisine sahip olacak?
  • پیش دل جوز و مویز آمد جسد  ** طفل کی در دانش مردان رسد 
  • Kim,perde ardındaysa zaten çocuktur.Er ona derler ki kırılmaz.
  • هر که محجوبست او خود کودکست  ** مرد آن باشد که بیرون از شکست 
  • Bir adam,sakalla,hayayla erkek olsaydı keçinin de sakalı var,tüyü var.O da adam olurdu. 3345
  • گر بریش و خایه مردستی کسی  ** هر بزی را ریش و مو باشد بسی 
  • Halbuki o keçi,kötü bir kılavuz olur,kendisine uyanları ancak kasaba çeker,götürür.
  • پیشوای بد بود آن بز شتاب  ** می‌برد اصحاب را پیش قصاب