English    Türkçe    فارسی   

5
3639-3663

  • Bil ki sevgilinin lûtfiyle ölümün acılıkları bile cana şeker kamışından daha hoş gelmede.
  • که ز لطف یار تلخیهای مات  ** گشت بر جان خوشتر از شکرنبات 
  • O tatlı nebattan denize bir toz uçsa denizin tuzluluğu kalmaz, baştanbaşa tatlılaşır. 3640
  • زان نبات ار گرد در دریا رود  ** تلخی دریا همه شیرین شود 
  • Ey emniyetli dost, bunun gibi yüz binlerce haller gelir, sonra yine geldiği gibi gayp âlemine gider.
  • صدهزار احوال آمد هم‌چنین  ** باز سوی غیب رفتند ای امین 
  • Her günün hali, düne benzer. Ahval, ırmak gibi akar durur, onu bağlıyacak hiçbir şey yoktur.
  • حال هر روزی بدی مانند نی  ** هم‌چو جو اندر روش کش بند نی 
  • Her günün neşesi, bir başka çeşittir. Her günün düşüncesinde bir başka eser vardır.
  • شادی هر روز از نوعی دگر  ** فکرت هر روز را دیگر اثر 
  • İnsanın bedeni, bir konuk evine, çeşitli düşünceler de ayrı ayrı konuklara benzer. Arif, o neşeli ve gamlı düşüncelere razıdır, âdeta gariplerin hatırını hoş eden Halil Peygambere benzer. Onun kapısı da konuğu ağırlamak için daima kâfire de açıktı, mümine de, emin olana da açıktı, haine de. Bütün konuklara güler yüz gösterirdi.
  • تمثیل تن آدمی به مهمان‌خانه و اندیشه‌های مختلف به مهمانان مختلف عارف در رضا بدان اندیشه‌های غم و شادی چون شخص مهمان‌دوست غریب‌نواز خلیل‌وار کی در خلیل باکرام ضیف پیوسته باز بود بر کافر و مومن و امین و خاین و با همه مهمانان روی تازه داشتی 
  • Delikanlım, bu denen bir konuk evidir. Her sabah, oraya koşa koşa bir yeni konuk gelir.
  • هست مهمان‌خانه این تن ای جوان  ** هر صباحی ضیف نو آید دوان 
  • Sakın bu, benim boynumda kaldı deme. Şimdicik yine uçar, yokluk âlemine gider. 3645
  • هین مگو کین مانند اندر گردنم  ** که هم اکنون باز پرد در عدم 
  • Gayb âleminden gönlüne ne gelirse konuktur, onu hoş tut.
  • هرچه آید از جهان غیب‌وش  ** در دلت ضیفست او را دار خوش 
  • Bir eve konuk geldi. Ev sahibinin karısı, yağmur başladı, konuk boynumuzda kaldı dedi.
  • حکایت آن مهمان کی زن خداوند خانه گفت کی باران فرو گرفت و مهمان در گردن ما ماند 
  • Birisine ansızın konuk geldi. Ev sahibi, konuğunu gerdanlık gibi boyuna taktı.
  • آن یکی را بیگهان آمد قنق  ** ساخت او را هم‌چو طوق اندر عنق 
  • Sofra çıkardı, ağırladı. O gece mahallelerinde sünnet düğünü vardı.
  • خوان کشید او را کرامتها نمود  ** آن شب اندر کوی ایشان سور بود 
  • Erkek, kadınına gizlice dedi ki: Bu gece iki yatak ser.
  • مرد زن را گفت پنهانی سخن  ** که امشب ای خاتون دو جامه خواب کن 
  • Bizim yatağımızı kapı yanına yap, konuğun yatağını da öbür tarafa. 3650
  • پستر ما را بگستر سوی در  ** بهر مهمان گستر آن سوی دگر 
  • Kadın, olur iki gözümün nuru, baş üstüne. Hizmetler eder, güler yüz gösteririm, merak etme dedi.
  • گفت زن خدمت کنم شادی کنم  ** سمع و طاعه ای دو چشم روشنم 
  • Yatakları yaptı, sünnet düğününe gitti.
  • هر دو پستر گسترید و رفت زن  ** سوی ختنه‌سور کرد آنجا وطن 
  • Yüce konuk, kadının kocasiyle kaldı. Geceleyin kuru, yaş bir çerez çıkardı.
  • ماند مهمان عزیز و شوهرش  ** نقل بنهادند از خشک و ترش 
  • Yediler, içtiler. O iki temiz adam, gece geç vakte kadar oturup konuştular, gece yarısına dek iyi kötü, başlarından geçenleri anlattılar.
  • در سمر گفتند هر دو منتجب  ** سرگذشت نیک و بد تا نیم شب 
  • Çerezden, konuşup görüşmeden sonra konuk, uykusuzluktan kalktı, kapı yanındaki yatağa girip yattı. 3655
  • بعد از آن مهمان ز خواب و از سمر  ** شد در آن پستر که بد آن سوی در 
  • Adam, utancından ona bir şey diyemedi, canım, senin yatağın bu taraftaki.
  • شوهر از خجلت بدو چیزی نگفت  ** که ترا این سوست ای جان جای خفت 
  • Sen yatıp uyuyasın diye yatağı, şuraya serdik diye bir söz söyleyemedi.
  • که برای خواب تو ای بوالکرم  ** پستر آن سوی دگر افکنده‌ام 
  • Karısiyle kararlaştırdıklarının aksine, konuk için serilen yatağa girdi, öbür yatakta da konuk yatıp uyudu.
  • آن قراری که به زن او داده بود  ** گشت مبدل و آن طرف مهمان غنود 
  • O gece şiddetli bir yağmur başladı. Bulutların çokluğu, hayret verecek bir derecedeydi.
  • آن شب آنجا سخت باران در گرفت  ** کز غلیظی ابرشان آمد شگفت 
  • Kadın gelince konuk öbür taraftadır, kapı yanında yatan kocamdır diye, 3660
  • زن بیامد بر گمان آنک شو  ** سوی در خفتست و آن سو آن عمو 
  • Anadan doğma soyunup yorganın altına girdi, konuğu birkaç kere de istekle öptü.
  • رفت عریان در لحاف آن دم عروس  ** داد مهمان را به رغبت چند بوس 
  • Dedi ki: Hani bir şeyden korkuyordum ya. Başıma geldi mi geldi, geldi mi geldi.
  • گفت می‌ترسیدم ای مرد کلان  ** خود همان آمد همان آمد همان 
  • Yağmur, çamur yüzünden konuk kakıldı kaldı. Beylik sabunu gibi elinden çıkmasına imkân yok.
  • مرد مهمان را گل و باران نشاند  ** بر تو چون صابون سلطانی بماند