English    Türkçe    فارسی   

5
3658-3682

  • Karısiyle kararlaştırdıklarının aksine, konuk için serilen yatağa girdi, öbür yatakta da konuk yatıp uyudu.
  • آن قراری که به زن او داده بود  ** گشت مبدل و آن طرف مهمان غنود 
  • O gece şiddetli bir yağmur başladı. Bulutların çokluğu, hayret verecek bir derecedeydi.
  • آن شب آنجا سخت باران در گرفت  ** کز غلیظی ابرشان آمد شگفت 
  • Kadın gelince konuk öbür taraftadır, kapı yanında yatan kocamdır diye, 3660
  • زن بیامد بر گمان آنک شو  ** سوی در خفتست و آن سو آن عمو 
  • Anadan doğma soyunup yorganın altına girdi, konuğu birkaç kere de istekle öptü.
  • رفت عریان در لحاف آن دم عروس  ** داد مهمان را به رغبت چند بوس 
  • Dedi ki: Hani bir şeyden korkuyordum ya. Başıma geldi mi geldi, geldi mi geldi.
  • گفت می‌ترسیدم ای مرد کلان  ** خود همان آمد همان آمد همان 
  • Yağmur, çamur yüzünden konuk kakıldı kaldı. Beylik sabunu gibi elinden çıkmasına imkân yok.
  • مرد مهمان را گل و باران نشاند  ** بر تو چون صابون سلطانی بماند 
  • Bu yağmur çamurda o, nerden gidecek? Başına canına andolsun, adam başımıza kaldı!
  • اندرین باران و گل او کی رود  ** بر سر و جان تو او تاوان شود 
  • Konuk, bu sözleri duyunca hemen sıçrayıp dedi ki: Kadın bırak beni. Ayakkabımı ver benim, çamurdan korkum yok. 3665
  • زود مهمان جست و گفت این زن بهل  ** موزه دارم غم ندارم من ز گل 
  • Ben gidiyorum, Allah size hayırlar versin. Yolculukta can, bir an bile eğlenmez.
  • من روان گشتم شما را خیر باد  ** در سفر یک دم مبادا روح شاد 
  • Yolcu, derhal geldiği yere dönmeli. Bir yerde kalıp eğlenmek, yol keser.
  • تا که زوتر جانب معدن رود  ** کین خوشی اندر سفر ره‌زن شود 
  • Kadın, o soğuk sözü söylediğine pişman oldu. Çünkü o eşsiz mihman ürküp yola düşüyordu.
  • زن پشیمان شد از آن گفتار سرد  ** چون رمید و رفت آن مهمان فرد 
  • Kadın, lütfen, hoş gör, ben şaka olsun diye söyledim deyip.
  • زن بسی گفتش که آخر ای امیر  ** گر مزاحی کردم از طیبت مگیر 
  • Secdeler etti, bir hayli yalvarıp sızlandı ama fayda etmedi. Konuk, yola düşüp bunları hasret bıraktı. 3670
  • سجده و زاری زن سودی نداشت  ** رفت و ایشان را در آن حسرت گذاشت 
  • Bu yüzden adam da yasa battı, kadın da. Çünkü artık o konuğun yüzünü, leğendeki akisten değil, kendi yüzünden görmüşlerdi.
  • جامه ازرق کرد زان پس مرد و زن  ** صورتش دیدند شمعی بی‌لگن 
  • Konuk gitmede, ova, konuğun miriyle cennet gibi aydınlanmadaydı.
  • می‌شد و صحرا ز نور شمع مرد  ** چون بهشت از ظلمت شب گشته فرد 
  • Adam, bundan sonra bu işin derdinden utancından evini konuk evi haline soktu.
  • کرد مهمان خانه خانه‌ی خویش را  ** از غم و از خجلت این ماجرا 
  • Fakat kadının gönlünde de, erkeğin gönlünde de o konuğun hayali, her an derdi ki:
  • در درون هر دو از راه نهان  ** هر زمان گفتی خیال میهمان 
  • Ben, Hızır'ın dostuyum size yüzlerce cömertlik hazinesi saçacaktım, fakat ne yapayım? Kısmetiniz değilmiş! 3675
  • که منم یار خضر صد گنج و جود  ** می‌فشاندم لیک روزیتان نبود 
  • Her gün, gönüle gelen düşünce o gün, sabah çağı gelen konuğa benzer, ev sahibine hükmeder, huysuzlukta bulunur. Ev sahibi olmanın şanı, konuğu görüp gözetmek, ağırlamak ve nazını çekmektir.
  • تمثیل فکر هر روزینه کی اندر دل آید به مهمان نو کی از اول روز در خانه فرود آید و فضیلت مهمان‌نوازی و ناز مهمان کشیدن و تحکم و بدخویی کند به خداوند خانه 
  • Konuk evine her gün nasıl bir yüce konuk gelirse onun gibi her an da sana bir fikir gelir.
  • هر دمی فکری چو مهمان عزیز  ** آید اندر سینه‌ات هر روز نیز 
  • Canım, fikri bir adam say. Çünkü adam, fikirle değerlidir, fikirle diridir.
  • فکر را ای جان به جای شخص دان  ** زانک شخص از فکر دارد قدر و جان 
  • Gam fikri, neşe yolunu vurursa gam yeme. O, hakikatte başka neşeler hazırlamadadır.
  • فکر غم گر راه شادی می‌زند  ** کارسازیهای شادی می‌کند 
  • O, hayrın aslından yeni bir sevinç, yeni bir neşe gelsin diye evi, başkalarından sıkıca süpürür.
  • خانه می‌روبد به تندی او ز غیر  ** تا در آید شادی نو ز اصل خیر 
  • Gönül dalındaki sararmış, kurumuş yaprakları ayırır, daldan yeni ve yeşil yapraklar bitmesine yardım eder. 3680
  • می‌فشاند برگ زرد از شاخ دل  ** تا بروید برگ سبز متصل 
  • Bu âlemden öte bir âleme yeni bir zevk gelsin diye eski sevinci, kökünden çeker, çıkarır.
  • می‌کند بیخ سرور کهنه را  ** تا خرامد ذوق نو از ما ورا 
  • Gam, üstü dallarla yapraklarla örtülü yeni kökü bitirsin diye çürümüş, porsumuş olan eski kökü yerinden söküp çıkarır.
  • غم کند بیخ کژ پوسیده را  ** تا نماید بیخ رو پوشیده را