English    Türkçe    فارسی   

5
3738-3762

  • Sofi, ağırlıklarla çadırda kalan zayıflarla beraber kaldı. Erler, ta savaş yerine kadar at sürdüler.
  • ماند صوفی با بنه و خیمه و ضعاف  ** فارسان راندند تا صف مصاف 
  • Ağır kişiler, toprak gibi yerlerinde kala kaldılar, îleri gidenlerin ileri gidenleriyse yürüyüp ilerlediler.
  • مثقلان خاک بر جا ماندند  ** سابقون السابقون در راندند 
  • Savaşlar edip üstün gelerek birçok ganimetlerle geri döndüler. 3740
  • جنگها کرده مظفر آمدند  ** باز گشته با غنایم سودمند 
  • Sen de al diye sofiye de armağan sundular. O, o armağanı attı, hiçbir şey almadı.
  • ارمغان دادند کای صوفی تو نیز  ** او برون انداخت نستد هیچ چیز 
  • Neden kızgınsın? dediler. Savaştan mahrum kaldım dedi.
  • پس بگفتندش که خشمینی چرا  ** گفت من محروم ماندم از غزا 
  • Sofi, savaş safında hançer çekip savaşmadığı için bu iltifattan memnun olmadı.
  • زان تلطف هیچ صوفی خوش نشد  ** که میان غزو خنجر کش نشد 
  • Bunun üzerine esir getirdik dediler, birini al, öldür.
  • پس بگفتندش که آوردیم اسیر  ** آن یکی را بهر کشتن تو بگیر 
  • Başını kes de gazi ol. Sofi, buna biraz sevindi, yüreklendi. 3745
  • سر ببرش تا تو هم غازی شوی  ** اندکی خوش گشت صوفی دل‌قوی 
  • Suyla alınan aptestin yüzlerce aydınlığı, nuru, feri vardır ama su olmazsa teyemmüm edilir.
  • که آب را گر در وضو صد روشنیست  ** چونک آن نبود تیمم کردنیست 
  • Sofi, bağlı esiri alıp gaza etmek üzere çadırın arkasına götürdü.
  • برد صوفی آن اسیر بسته را  ** در پس خرگه که آرد او غزا 
  • Oraya tutsakla gitti ama biraz gecikti. Neden o yoksul bu kadar gecikti diye meraka düştüler.
  • دیر ماند آن صوفی آنجا با اسیر  ** قوم گفتا دیر ماند آنجا فقیر 
  • İki eli bağlı tutsak. Onu öldürüvermeliydi. Öldürmede neden bu kadar gecikti, sebebi ne? dediler.
  • کافر بسته دو دست او کشتنیست  ** بسملش را موجب تاخیر چیست 
  • 3750Birisi, işi anlamak üzere ardından gitti. Bir de ne görsün? Kâfir, sofinin üstüne çıkmamış mı? 3750
  • آمد آن یک در تفحص در پیش  ** دید کافر را به بالای ویش 
  • Erkek, dişinin üstüne biner gibi o tutsak da yoksulun üstüne aslan gibi binmiş.
  • هم‌چو نر بالای ماده وآن اسیر  ** هم‌چو شیری خفته بالای فقیر 
  • Elleri bağlı olduğu halde hiddetle sofinin boynunu ısırmada.
  • دستها بسته همی‌خایید او  ** از سر استیز صوفی را گلو 
  • Dişleriyle boğazını dişlemede. Sofi, kâfirin altına düşmüş, aklı başından gitmiş.
  • گبر می‌خایید با دندان گلوش  ** صوفی افتاده به زیر و رفته هوش 
  • Eli bağlı kâfir, bir kedi gibi, elinde mızrak olmadığı halde onu berbadetmiş,
  • دست‌بسته گبر و هم‌چون گربه‌ای  ** خسته کرده حلق او بی‌حربه‌ای 
  • Dişleriyle onu yarı öldürmüş. Boynundan akan kanla sakalı kıpkırmızı kesilmiş. 3755
  • نیم کشتش کرده با دندان اسیر  ** ریش او پر خون ز حلق آن فقیر 
  • Sen de eli bağlı olan nefsinin elinde tıpkı o sofi gibi alta düşmüş, kendinden geçmişsin.
  • هم‌چو تو کز دست نفس بسته دست  ** هم‌چو آن صوفی شدی بی‌خویش و پست 
  • Yoldaki bir tepecikten âciz kalmışsın. Halbuki önünde yüz binlerce dağ var.
  • ای شده عاجز ز تلی کیش تو  ** صد هزاران کوهها در پیش تو 
  • Bu kadarcık bir tepeden korkup ölüye döndün, önünde aşılacak dağ gibi beller var, nasıl gideceksin?
  • زین قدر خرپشته مردی از شکوه  ** چون روی بر عقبه‌های هم‌چو کوه 
  • Gaziler, hiddete gelip derhal acımadan o kâfiri kılıçlayıp öldürdüler.
  • غازیان کشتند کافر را بتیغ  ** هم در آن ساعت ز حمیت بی‌دریغ 
  • Kendine gelsin diye de sofinin yüzüne sular saçtılar, gül sulan serptiler. 3760
  • بر رخ صوفی زدند آب و گلاب  ** تا به هوش آید ز بی‌خویشی و خواب 
  • Sofi, kendine gelip onları görünce ne oldu yahu? diye sordular.
  • چون به خویش آمد بدید آن قوم را  ** پس بپرسیدند چون بد ماجرا 
  • Ey aziz, Tanrı hakkı için bu ne hal? Neden böyle bu derece kendinden geçtin?
  • الله الله این چه حالست ای عزیز  ** این چنین بی‌هوش گشتی از چه چیز