English    Türkçe    فارسی   

5
3860-3884

  • O yiğit er de kuyuyu yol sanmış, çorak yerden hoşlanmış, oraya tohum ekmeye kalkışmıştı. 3860
  • پهلوان چه را چو ره پنداشته  ** شوره‌اش خوش آمده حب کاشته 
  • O yatıp uyuyan, rüyada bir hayal görür, onunla buluşur, düşü azar.
  • چون خیالی دید آن خفته به خواب  ** جفت شد با آن و از وی رفت آب 
  • Uyanıp kendine gelince görür ki o oyunbazlık, uyanıkken olmamış.
  • چون برفت آن خواب و شد بیدار زود  ** دید که آن لعبت به بیداری نبود 
  • Vah der, beyhude yere erlik suyumu zayi ettim, o işveli hayalin işvesine kapıldım.
  • گفت بر هیچ آب خود بردم دریغ  ** عشوه‌ی آن عشوه‌ده خوردم دریغ 
  • O yiğit er de beden yiğidiydi, asıl erliği yoktu. O yüzden erlik tohumunu öyle bir kuma saçtı gitti.
  • پهلوان تن بد آن مردی نداشت  ** تخم مردی در چنان ریگی بکاشت 
  • Aşk bineği, yüzlerce gemi atmış, ölümden bile korkmam diye nara atmaktaydı. 3865
  • مرکب عشقش دریده صد لگام  ** نعره می‌زد لا ابالی بالحمام 
  • Aşk ve sevdada Halifeden pervam bile yok. Varlığımla ölümüm birdir bence diyordu.
  • ایش ابالی بالخلیفه فی‌الهوی  ** استوی عندی وجودی والتوی 
  • Fakat böyle ateşli ateşli ekmeye kalkışma. Bir iş eriyle danış.
  • این چنین سوزان و گرم آخر مکار  ** مشورت کن با یکی خاوندگار 
  • Fakat meşveret nerde, akıl nerde? Hırs seli, adama yıkık yerleri kazdırır, tırnaklarını uzatır.
  • مشورت کو عقل کو سیلاب آز  ** در خرابی کرد ناخنها دراز 
  • Bir güzele âşık olanın önünde de sed vardır, ardında da. öyle adam, artık önünü, ardını az görür.
  • بین ایدی سد و سوی خلف سد  ** پیش و پس کم بیند آن مفتون خد 
  • Kara sel, cana Kasdetmeye geldi mi bir tilki, aslanı kuyuya düşürür. 3870
  • آمده در قصدجان سیل سیاه  ** تا که روبه افکند شیری به چاه 
  • Dağ gibi aslanlar, kuyuda olmıyan bir hayali görürler de kendilerini kaldırıp atarlar.
  • از چهی بنموده معدومی خیال  ** تا در اندازد اسودا کالجبال 
  • Hiç kimseyi kadınlarla mahrem tutma. Çünkü erkekle kadın, ateşle pamuğa benzer.
  • هیچ‌کس را با زنان محرم مدار  ** که مثال این دو پنبه‌ست و شرار 
  • Tanrı suyu ile yunmuş bir ateş gerek ki bulûğa erme sırasında bile Yusuf gibi kötülükten çekinsin.
  • آتشی باید بشسته ز آب حق  ** هم‌چو یوسف معتصم اندر زهق 
  • Selvi boylu lâtif Zeliha'dan aslanlar gibi kendisini çeksin.
  • کز زلیخای لطیف سروقد  ** هم‌چو شیران خویشتن را واکشد 
  • O yiğit er de Musul'dan döndü, yola düştü. Yolda bir ormana, bir yeşilliğe geldi. 3875
  • بازگشت از موصل و می‌شد به راه  ** تا فرود آمد به بیشه و مرج‌گاه 
  • Aşk ateşi, öyle bir parlamıştı ki yerle göğü fark etmiyordu.
  • آتش عشقش فروزان آن چنان  ** که نداند او زمین از آسمان 
  • Çadır içinde o ay parçasına kasdetti. Akıl nerde, Halifeden korkma nerde?
  • قصد آن مه کرد اندر خیمه او  ** عقل کو و از خلیفه خوف کو 
  • Şehvet, bu ovada davul dövdü mü akıl dediğin ne oluyor ki a turpoğlu turp:
  • چون زند شهوت درین وادی دهل  ** چیست عقل تو فجل ابن الفجل 
  • Yüzlerce halife, o anda o erin ateşli gözüne bir sinekten aşağı görünür.
  • صد خلیفه گشته کمتر از مگس  ** پیش چشم آتشینش آن نفس 
  • O kadına tapan er şalvarını çıkarıp cariyenin ayak ucuna oturdu. 3880
  • چون برون انداخت شلوار و نشست  ** در میان پای زن آن زن‌پرست 
  • Aleti, dosdoğru gideceği yere giderken orduda bir gürültü, bir kızılca kıyamettir koptu.
  • چون ذکر سوی مقر می‌رفت راست  ** رستخیز و غلغل از لشکر بخاست 
  • Er sıçradı, götü başı açık bir halde ateş gibi Zülfikar elinde dışarı çıktı.
  • برجهید و کون‌برهنه سوی صف  ** ذوالفقاری هم‌چو آتش او به کف 
  • Birde ne görsün, ormandan kara bir erkek aslan, kendisini ordunun içine kapmış koyvermiş.
  • دید شیر نر سیه از نیستان  ** بر زده بر قلب لشکر ناگهان 
  • Atlar, ürküp köpürmüşler, her çadır ve ahır yeri yıkılmış, herkes birbirine girmiş.
  • تازیان چون دیو در جوش آمده  ** هر طویله و خیمه اندر هم زده