English    Türkçe    فارسی   

5
4001-4025

  • Sen, başkasının karısını, bir sebeple kendine çektin mi aynen sen de onun gibi, hattâ ondan da üstün bir deyyussun.
  • چون سبب کردی کشیدی سوی خویش  ** مثل آن را پس تو دیوثی و بیش 
  • Ben, Musul padişahının cariyesini zorla aldım, benden de onu derhal aldılar.
  • غصب کردم از شه موصل کنیز  ** غصب کردند از من او را زود نیز 
  • Emniyet ettiğim bir adam olan lalam, hain çıktı, bana hıyanette bulundu.
  • او کامین من بد و لالای من  ** خاینش کرد آن خیانتهای من 
  • Kin gütme, öç alma zamanı değil. Ben kendi elimle bir ham iştir, yaptım.
  • نیست وقت کین‌گزاری و انتقام  ** من به دست خویش کردم کار خام 
  • O beye de kin güdersem yapacağım zulüm, yine başıma gelir. 4005
  • گر کشم کینه بر آن میر و حرم  ** آن تعدی هم بیاید بر سرم 
  • Şu ceza, bir kere başıma geldi ya, bunu sınadım, artık sınanmışı tekrar sınamam.
  • هم‌چنانک این یک بیامد در جزا  ** آزمودم باز نزمایم ورا 
  • Musul padişahının derdi, boynumu kırdı âdeta. Artık başkasını incitmem.
  • درد صاحب موصلم گردن شکست  ** من نیارم این دگر را نیز خست 
  • Tanrı, bize mükâfatı anlattı. "Döner, kötülüğe gelirseniz biz de cezanızı veririz" dedi.
  • داد حق‌مان از مکافات آگهی  ** گفت ان عدتم به عدنا به 
  • Burada ileri gitmek, faydasızdır. Sabırdan, merhametten başka iyi bir iş yok.
  • چون فزونی کردن اینجا سود نیست  ** غیر صبر و مرحمت محمود نیست 
  • Rabbimiz, biz nefsimize zulmettik, bir hatada bulunduk. Ey merhameti büyük Tanrı, bize acı! 4010
  • ربنا انا ظلمنا سهو رفت  ** رحمتی کن ای رحیمیهات رفت 
  • Ben onu affettim, sen de yeni suçumu da affet, eski suçlarımı da.
  • عفو کردم تو هم از من عفو کن  ** از گناه نو ز زلات کهن 
  • Sonra cariyeye sakın dedi, bu senden duyduğum sözü kimseye söyleme.
  • گفت اکنون ای کنیزک وا مگو  ** این سخن را که شنیدم من ز تو 
  • Seni, beyinle evlendireceğim. Tanrı hakkı için sakın bu hikâyeyi bir daha anma.
  • با امیرت جفت خواهم کرد من  ** الله الله زین حکایت دم مزن 
  • Anma da o, benden utanmasın. Çünkü o, bir kötülükte bulundu ama yüz binlerce de iyilik etti.
  • تا نگردد او ز رویم شرمسار  ** کو یکی بد کرد و نیکی صد هزار 
  • Ben, onu defalarca sınadım, ona, senden de güzel kadınları emniyet ettim. 4015
  • بارها من امتحانش کرده‌ام  ** خوب‌تر از تو بدو بسپرده‌ام 
  • Hiç dokunmadı. Bu olan şey, benim yaptığımın cezası.
  • در امانت یافتم او را تمام  ** این قضایی بود هم از کرده‌هام 
  • Bundan sonra o beyi huzuruna çağırdı. Âlemi: kahretmeyi düşünen hışmını yendi.
  • پس به خود خواند آن امیر خویش را  ** کشت در خود خشم قهراندیش را 
  • Ona kabul edilecek bir bahane buldu. Dedi ki: Ben bu cariyeden soğudum.
  • کرد با او یک بهانه‌ی دل‌پذیر  ** که شدستم زین کنیزک من نفیر 
  • Sebebi de şu: Çocuğumun anası, bu cariyeyi kıskanmada, âdeta bir tencere gibi kaynayıp durmada, yüzlerce sıkıntılara uğradı.
  • زان سبب کز غیرت و رشک کنیز  ** مادر فرزند دارد صد ازیز 
  • Oğlumun anasıdır, onun nice hakları vardır. Böylece cevir ve cefalara lâyık değildir o. 4020
  • مادر فرزند را بس حقهاست  ** او نه درخورد چنین جور و جفاست 
  • Kıskançlığa başladı, kanlar yutmada. Bu cariye yüzünden pek şiddetli acılara düştü.
  • رشک و غیرت می‌برد خون می‌خورد  ** زین کنیزک سخت تلخی می‌برد 
  • Hâsılı bu cariyeyi birine vereceğim. Buna karar verdikten sonra azizim efendim, senden daha iyisini bulacak değilim ya.
  • چون کسی را داد خواهم این کنیز  ** پس ترا اولیترست این ای عزیز 
  • Sen onun için canınla oynadın. Artık onu senden başkasına vermek doğru değil.
  • که تو جانبازی نمودی بهر او  ** خوش نباشد دادن آن جز به تو 
  • Onu, o beye nikahlayıp verdi, öfkesini, hırsını kırdı geçirdi.
  • عقد کردش با امیر او را سپرد  ** کرد خشم و حرص را او خرد و مرد 
  • "Onların rızıklarını biz taksîm ettik" hükmünce Tanrı, birisine eşeklerin şehvet ve kuvvetini verir, birine peygamberlerle meleklerin kuvvetini. Baştan hava ve hevesi atmak ululuktur. Hava ve hevesi terketmek, Peygamber'e mahsus bir kuvvettir. Şehvete mensup olmıyan tohumlar, Kıyametten baska bir şey koparmaz.
  • بیان آنک نحن قسمنا کی یکی را شهوت و قوت خران دهد و یکی را کیاست و قوت انبیا و فرشتگان بخشد سر ز هوا تافتن از سروریست ترک هوا قوت پیغامبریست تخمهایی کی شهوتی نبود بر آن جز قیامتی نبود 
  • Onda erkek eşeklerin gücü, kuvveti yoktu. Fakat peygamberlerin erliği vardı. 4025
  • گر بدش سستی نری خران  ** بود او را مردی پیغامبران