English    Türkçe    فارسی   

5
478-502

  • Bir dilenci geçiyordu. Dedi ki: Niye ağlıyorsun? Kimin için feryat ve figan ediyorsun?
  • سایلی بگذشت و گفت این گریه چیست  ** نوحه و زاری تو از بهر کیست 
  • Arap bir köpeğim vardı dedi, pek iyi huyluydu. İşte şuracıkta yol üstünde ölüyor.
  • گفت در ملکم سگی بد نیک‌خو  ** نک همی‌میرد میان راه او 
  • Gündüz avcımdı, gece bekçim. Gözü pekti, avı hemen yakalardı. Hırsızı derhal kovardı. 480
  • روز صیادم بد و شب پاسبان  ** تیزچشم و صیدگیر و دزدران 
  • Adam derdi ne yaralandı mı? Diye sordu. Arap, hayır dedi, açlık onu bu hale getirdi.
  • گفت رنجش چیست زخمی خورده است  ** گفت جوع الکلب زارش کرده است 
  • Adam, bu derde, bu mihnete sabret dedi, Allah, sabredenlere karşılık ihsanda bulunur.
  • گفت صبری کن برین رنج و حرض  ** صابران را فضل حق بخشد عوض 
  • Ondan sonra dedi ki: Ey hür kişi, elindeki şu dolu dağarcıkta ne var?
  • بعد از آن گفتش کای سالار حر  ** چیست اندر دستت این انبان پر 
  • Arap, dün akşamdan artan ekmeğim, azığım. Bedeni kuvvetlendirmek için taşımaktayım dedi.
  • گفت نان و زاد و لوت دوش من  ** می‌کشانم بهر تقویت بدن 
  • Adam dedi ki: Neden o köpeğe ekmek yemek vermedin? Arap o kadar merhametim yok. 485
  • گفت چون ندهی بدان سگ نان و زاد  ** گفت تا این حد ندارم مهر و داد 
  • Yolda parasız ekmek ele geçmez. Fakat gözyaşı bedava dedi.
  • دست ناید بی‌درم در راه نان  ** لیک هست آب دو دیده رایگان 
  • Adam, a havayla dolu kırba, toprak başına! Demek ki sence ekmek, gözyaşından daha iyi ha?
  • گفت خاکت بر سر ای پر باد مشک  ** که لب نان پیش تو بهتر ز اشک 
  • Gözyaşı, kandır, dertle su haline gelir. Topraktan meydana gelen ekmek, beyhude kan dökmeye değmez dedi.
  • اشک خونست و به غم آبی شده  ** می‌نیرزد خاک خون بیهده 
  • Arap, iblis gibi bütün vücudunu hor hakir bir hale getirmişti. Bu bütünün parçası, anacak aşağılık ve bayağı bir şeydir.
  • کل خود را خوار کرد او چون بلیس  ** پاره‌ی این کل نباشد جز خسیس 
  • Ben varlığını o ihsan ve cömertlik sahibinden başkasına satmayana kul, köle olayım. 490
  • من غلام آنک نفروشد وجود  ** جز بدان سلطان با افضال و جود 
  • O ağlarsa gökyüzü de ağlar. O feryat ederse gökyüzü de Yarabbi demeye başlar.
  • چون بگرید آسمان گریان شود  ** چون بنالد چرخ یا رب خوان شود 
  • Ben o himmet sahibi bakıra kul, köle olayım ki kimyadan başka bir şeye eğilmez.
  • من غلام آن مس همت‌پرست  ** کو به غیر کیمیا نارد شکست 
  • Dua ederken Allah’ya sınık bir halde el kaldır. Allah’nın merhamet ve ihsanı, sınık kişiye doğru uçar.
  • دست اشکسته برآور در دعا  ** سوی اشکسته پرد فضل خدا 
  • Bu daracık kuyudan kurtulmak istiyorsan durmadan ateşe yüz çevir kardeş.
  • گر رهایی بایدت زین چاه تنگ  ** ای برادر رو بر آذر بی‌درنگ 
  • Allah’nın hilesini gör, kendi hileni bırak. Ey hilesine karşı hilebazların bile utanıp şaşırdıkları Allahm! 495
  • مکر حق را بین و مکر خود بهل  ** ای ز مکرش مکر مکاران خجل 
  • Hilen Allah’nın hilesinde yok oldu mu kendine şaşılacak bu pusu elde edersin.
  • چونک مکرت شد فنای مکر رب  ** برگشایی یک کمینی بوالعجب 
  • Öyle bir pusu ki onun en aşağı vasfı, ebediliktir. Oradan ebedi bir surette boyuna yücelir ağarsın.
  • که کمینه‌ی آن کمین باشد بقا  ** تا ابد اندر عروج و ارتقا 
  • İnsana kendini görüp beğenen kendi gözünden daha tehlikeli hiçbir kötü göz olamaz. Ancak gözü, Allah’nın nuru ile değişmiş ve “Benimle duyar, benimle görür” sırrına ermiş, varlığı, varlıksız bir hale gelmişse o başka
  • در بیان آنک هیچ چشم بدی آدمی را چنان مهلک نیست کی چشم پسند خویشتن مگر کی چشم او مبدل شده باشد به نور حق که بی یسمع و بی یبصر و خویشتن او بی‌خویشتن شده 
  • Tavus kuşu gibi kanadına bakma, ayağını gör ki kötü göz, sana bir pusu kurmasın.
  • پر طاوست مبین و پای بین  ** تا که س العین نگشاید کمین 
  • Dağ bile kötülerin nazarıyla yerinden oynar. Kuran’da “Yüzlikunneke”yi oku da anla.
  • که بلغزد کوه از چشم بدان  ** یزلقونک از نبی بر خوان بدان 
  • Dağ gibi Ahmet bile yolda çamur ve yağmur yokken nazara uğradı da ayağı titremeye başladı. 500
  • احمد چون کوه لغزید از نظر  ** در میان راه بی‌گل بی‌مطر 
  • Bu duraklama, sürçme, bu ayak titremesi de ne? Bu işin boş olmasına imkan yok diye hayrette kaldı.
  • در عجب درماند کین لغزش ز چیست  ** من نپندارم که این حالت تهیست 
  • Nihayet ayet geldi de, o hal sana kötü gözden erişti diye hikmetini bildirdi.
  • تا بیامد آیت و آگاه کرد  ** کان ز چشم بد رسیدت وز نبرد