English    Türkçe    فارسی   

5
685-709

  • Fakat rüzgâr bir bulutu sürüp getirdi mi o vakit Ay'ın nûru gider ve ancak bir hayal kalır. (TM) 685
  • باز چون ابری بیاید رانده  ** رفت نور از مه خیالی مانده 
  • Bulut ardında kalmasından o Ay'ın nûru zayıflar, tam ay halinde iken yeni hilâlden daha zayıf olur. (TM)
  • از حجاب ابر نورش شد ضعیف  ** کم ز ماه نو شد آن بدر شریف 
  • Bulut ve toz yüzünden ay, bir hayal gibi görünür. İşte beden bulutu da bizi hayal düşüncesine sürer.
  • مه خیالی می‌نماید ز ابر و گرد  ** ابر تن ما را خیال‌اندیش کرد 
  • Ayın lutfuna bak ki bu da onun lutfudur, çünkü bize, bulutlar düşmanımızdır demiştir.
  • لطف مه بنگر که این هم لطف اوست  ** که بگفت او ابرها ما را عدوست 
  • Ay, ne buluta aldırış eder, ne toza. O, göğün yücesindedir.
  • مه فراغت دارد از ابر و غبار  ** بر فراز چرخ دارد مه مدار 
  • Bulut bizim canımıza düşmandır. Bulut bizim gözümüzden ayı gizler. 690
  • ابر ما را شد عدو و خصم جان  ** که کند مه را ز چشم ما نهان 
  • Bu perde, huriyi Zâl gibi kuvvetlendirir, dolunayı yeni aydan daha noksan bir hale getirir.
  • حور را این پرده زالی می‌کند  ** بدر را کم از هلالی می‌کند 
  • Ay bizi yücelik kucağına oturtmuş, düşmanımızı kendi düşmanı saymıştır.
  • ماه ما را در کنار عز نشاند  ** دشمن ما را عدوی خویش خواند 
  • Bulutun letafeti ve parlaklığı da yandandır. Fakat buluta ay diyen hayli yol sapıtmıştır.
  • تاب ابر و آب او خود زین مهست  ** هر که مه خواند ابر را بس گمرهست 
  • Ayın nuru buluta vurdu mu onun kara yüzünü ay gibi parlatır.
  • نور مه بر ابر چون منزل شدست  ** روی تاریکش ز مه مبدل شدست 
  • Gerçi ayla aynı renge boyanmıştır. Bu da bir devlettir ama buluttaki o nur, eğretidir. 695
  • گرچه همرنگ مهست و دولتیست  ** اندر ابر آن نور مه عاریتیست 
  • Kıyamette güneş de kalmaz, ay da. Göz ışığın aslı ile meşgul olur.
  • در قیامت شمس و مه معزول شد  ** چشم در اصل ضیا مشغول شد 
  • Bu suretle temelli mülkle eğreti mülk seçilir. Şu fani konak, karar yurdundan ayrılır.
  • تا بداند ملک را از مستعار  ** وین رباط فانی از دارالقرار 
  • Dadı, bir kaç gün içindir. Ey ana sen bizi kucağına al.
  • دایه عاریه بود روزی سه چار  ** مادرا ما را تو گیر اندر کنار 
  • Kanadım buluttur. O, perdedir ve önümdekini göstermez. O yalnız Allah lütfiyle letafet kazanır.
  • پر من ابرست و پرده‌ست و کثیف  ** ز انعکاس لطف حق شد او لطیف 
  • Kanadımı yolayım, onu güzelliğini yolumdan atayım da aynı güzelliğini yine aydan seyredeyim. 700
  • بر کنم پر را و حسنش را ز راه  ** تا ببینم حسن مه را هم ز ماه 
  • Ben dadı istemem, ana daha hoş. Ben Musa’yım benim dadım anamdır.
  • من نخواهم دایه مادر خوشترست  ** موسی‌ام من دایه‌ی من مادرست 
  • Ben, aynı lutfunu vasıtayla elde etmek istemem. Çünkü bu ilgi, nicelerin helakine sebep oldu.
  • من نخواهم لطف مه از واسطه  ** که هلاک قوم شد این رابطه 
  • Yahut da bulut, Tanrı yolunda yok olur da artık ayın yüzüne perdelik etmez.
  • یا مگر ابری شود فانی راه  ** تا نگردد او حجاب روی ماه 
  • Suretini yokluk şeklinde gösterir. Peygamberlerle velilerin tenleri gibi.
  • صورتش بنماید او در وصف لا  ** هم‌چو جسم انبیا و اولیا 
  • O çeşit bulut, perdelik etmez. Hatta mana bakımından perdelik etmesi bile faydalıdır. 705
  • آنچنان ابری نباشد پرده‌بند  ** پرده‌در باشد به معنی سودمند 
  • Nitekim aydın sabahta katralar yağar, fakat gökte bulut yoktur.
  • آن‌چنان که اندر صباح روشنی  ** قطره می‌بارید و بالا ابر نی 
  • O yağmur yağışı Peygamberin mucizesi idi. Bulut mahvoldu, gökyüzü rengini aldı.
  • معجزه‌ی پیغامبری بود آن سقا  ** گشته ابر از محو هم‌رنگ سما 
  • Buluttu ama ondan bulut huyu gitmişti. Aşığın bedeni de sabırla böyle olur işte.
  • بود ابر و رفته از وی خوی ابر  ** این چنین گردد تن عاشق به صبر 
  • Bedendir ama bedenliği kaybolmuştur, değişmiştir, ondan renk de gitmiştir, koku da.
  • تن بود اما تنی گم گشته زو  ** گشته مبدل رفته از وی رنگ و بو