English    Türkçe    فارسی   

5
807-831

  • Yokluklarda bu varlığı gördün de nasıl beden varlığına böyle yapıştın?
  • در فناها این بقاها دیده‌ای  ** بر بقای جسم چون چفسیده‌ای 
  • Kendine gel ey kuzgun, kendine gel de şu canı ver, doğan kuşu ol. Tanrı’nın halden hale döndürmesi karşısında canınla başınla oyna.
  • هین بده ای زاغ این جان باز باش  ** پیش تبدیل خدا جانباز باش 
  • Yeniyi al, eskiyi bırak. Çünkü her yılın, geçen üç yıldan daha artıştır daha üstün.
  • تازه می‌گیر و کهن را می‌سپار  ** که هر امسالت فزونست از سه پار 
  • Hurma fidanı gibi ihsan sahibi olamazsam var, eskiyi eskiye kat ambarına yığ! 810
  • گر نباشی نخل‌وار ایثار کن  ** کهنه بر کهنه نه و انبار کن 
  • O eski, kokmuş ve pörsümüş şeyi körlere hediye et.
  • کهنه و گندیده و پوسیده را  ** تحفه می‌بر بهر هر نادیده را 
  • Yeniyi gören seni almaz. O Tanrı’ya av olur, sana tutulmaz.
  • آنک نو دید او خریدار تو نیست  ** صید حقست او گرفتار تو نیست 
  • Ey kara ve tuzlu su, nerede kör kuş varsa bölük, bölük senin başına toplanır.
  • هر کجا باشند جوق مرغ کور  ** بر تو جمع آیند ای سیلاب شور 
  • Bu suretle de körlükleri artar. Çünkü kara su, körlüğü arttırır.
  • تا فزاید کوری از شورابها  ** زانک آب شور افزاید عمی 
  • Dünya ehlinin bu sebeple gönül gözleri kördür; onlar, balçıkla bulanmış su içerler. 815
  • اهل دنیا زان سبب اعمی‌دل‌اند  ** شارب شورابه‌ی آب و گل‌اند 
  • Madem ki gizli bir alemde abıhayatın yok, şu halde kara ve tuzlu suyu ver, kötülüğü al bu alemde!
  • شور می‌ده کور می‌خر در جهان  ** چون نداری آب حیوان در نهان 
  • Bu halle bir de varlık istiyor, onu anıyorsun ha. Halbuki sen, zenci gibi kara yüzlü olmakla neşelisin.
  • با چنین حالت بقا خواهی و یاد  ** هم‌چو زنگی در سیه‌رویی تو شاد 
  • Zenci aslından öyle doğduğundan, aslından zenci olduğundan o kara renkten hoşlanır, rahattır.
  • در سیاهی زنگی زان آسوده است  ** کو ز زاد و اصل زنگی بوده است 
  • Fakat bir gün güzelleşse, güzel yüzlü bir hale gelse de sonra kararsa çaresini aramaya koyulur.
  • آنک روزی شاهد و خوش‌رو بود  ** گر سیه‌گردد تدارک‌جو بود 
  • Uçar kuş, yeryüzünde kalsa derde, eleme düşer, feryat etmeye başlar. 820
  • مرغ پرنده چو ماند در زمین  ** باشد اندر غصه و درد و حنین 
  • Fakat ev kuşu, yeryüzünde güzelce yürür, yem toplar, neşeli bir halde dönüp dolaşır.
  • مرغ خانه بر زمین خوش می‌رود  ** دانه‌چین و شاد و شاطر می‌دود 
  • Çünkü o aslında uçamaz, öbürü uçucudur.
  • زآنک او از اصل بی‌پرواز بود  ** وآن دگر پرنده و پرواز بود 
  • Peygamber aleyhisselam “üç kişiye acıyın : bir kavmin aşağı bir hale düşen yücesine, yoksullaşan zenginine, cahillere oyuncak olan bilginine” dedi
  • قال النبی علیه‌السلام ارحموا ثلاثا عزیز قوم ذل و غنی قوم افتقر و عالما یلعب به الجهال 
  • Peygamber, canım hakkı için dedi, yoksul düşen zengine,
  • گفت پیغامبر که رحم آرید بر  ** جان من کان غنیا فافتقر 
  • Hor hakir bir hale gelen yüceye, yahut da bilgisizlikle şöhret kazanan Mudar kabilesinin arasına düşmüş saf ve temiz alime acıyın.
  • والذی کان عزیزا فاحتقر  ** او صفیا عالما بین المضر 
  • Peygamber dedi ki: Taş ve dağ bile olsanız bu üç bölük halka merhamet edin. 825
  • گفت پیغامبر که با این سه گروه  ** رحم آرید ار ز سنگید و ز کوه 
  • Çünkü o, başlıkta bulunduktan sonra hor oldu. Öbürü, zenginken yoksul düştü, parasız kaldı.
  • آنک او بعد از رئیسی خوار شد  ** وآن توانگر هم که بی‌دینار شد 
  • Üçüncüsü de, alemde ahmak adamlar arasında belalara uğrayan alimdir.
  • وآن سوم آن عالمی که اندر جهان  ** مبتلی گردد میان ابلهان 
  • Çünkü yücelikten horluğa düşmek, bedenden bir uzvu kesmektir.
  • زانک از عزت به خواری آمدن  ** هم‌چو قطع عضو باشد از بدن 
  • Bedenden ayrılan uzuv, ölür, yeni kesilmiş uzuv bir müddet oynar, oynar ama bu hareket sürüp gitmez.
  • عضو گردد مرده کز تن وا برید  ** نو بریده جنبد اما نی مدید 
  • Geçen yıl Elest kadehinden şarap içen, bu yıl baş ağrısına eza ve cefaya uğrar. 830
  • هر که از جام الست او خورد پار  ** هستش امسال آفت رنج و خمار 
  • Köpek gibi bayağı olan kişide padişahlık hırsı ne gezer.
  • وآنک چون سگ ز اصل کهدانی بود  ** کی مرورا حرص سلطانی بود