English    Türkçe    فارسی   

6
1107-1131

  • Rüyada arayıp durduğun burada... gözünü aç, o izi kutlu ay, önünde!
  • آنک در خوابش همی‌جویی ویست  ** چشم بگشا کان مه نیکو پیست 
  • Onun için yücelere daha fazla belâ geldi. Çünkü sevgili, güzellere daha fazla cilvelenir.
  • زان بلاها بر عزیزان بیش بود  ** کان تجمش یار با خوبان فزود 
  • Her yolda güzellerle lâtife eder, kendisini onlara gösterir, onlarla cilvelenir. Fakat bazen körleri de bir coşturur.
  • لاغ با خوبان کند بر هر رهی  ** نیز کوران را بشوراند گهی 
  • Bir an için kendisini körlere de verir. Bu yüzden de körlerin mahallesinden bir feryattır kopar. 1110
  • خویش را یک‌دم برین کوران دهد  ** تا غریو از کوی کوران بر جهد 
  • Hilâl Allah’ya ihlâs güder bir kuldu. Mukallit değildi,can gözü açıktı.Aczinden değil de kendini gizlemek için mahlûklara kulluk ederdi. Nitekim Lokmanla Yusuf ve saire de görünüşte kul olmuşlardı. Hilâl de beyin kulu ve seyisiydi. O bey müslümandı ama kördü. Kör de bilir ki bir anası vardır. Fakat o ana nasıldır?Vehmine bile getirmez Bu bilgisiyle anasını ulularsa körlükten kuttulması mümkündür .”Allah, bir kuluna hayır vermek isterse kalbinde iki göz açar,o kul o gözlerle gayb âlemini görür”
  • قصه‌ی هلال کی بنده‌ی مخلص بود خدای را صاحب بصیرت بی‌تقلید پنهان شده در بندگی مخلوقان جهت مصلحت نه از عجز چنانک لقمان و یوسف از روی ظاهر و غیر ایشان بنده‌ی سایس بود امیری را و آن امیر مسلمان بود اما چشم بسته داند اعمی که مادری دارد لیک چونی بوهم در نارد اگر با این دانش تعظیم این مادر کند ممکن بود کی از عمی خلاص یابد کی اذا اراد الله به عبد خیرا فتح عینی قلبه لیبصره بهما الغیب این راه ز زندگی دل حاصل کن کین زندگی تن صفت حیوانست 
  • Bilâl’in bazı vasıflarını duydum. Şimdi de Hilâl’in zayıflığını dinle.
  • چون شنیدی بعضی اوصاف بلال  ** بشنو اکنون قصه‌ی ضعف هلال 
  • O, yürüyüşte, gidişte Bilâl’den ileriydi; kötü huylarını daha fazla tepelemişti.
  • از بلال او بیش بود اندر روش  ** خوی بد را بیش کرده بد کشش 
  • Senin gibi ardına ardına gitmez, her an daha ziyade gerilemezdi; senin gibi mücevheri bırakıp taşa koşmazdı.
  • نه چو تو پس‌رو که هر دم پس‌تری  ** سوی سنگی می‌روی از گوهری 
  • Hani şunu gibi: Bir adama konuk geldi. Adam, konuğun yaşını sormaya, ne vakit doğduğunu araştırmaya koyuldu.
  • آن‌چنان کان خواجه را مهمان رسید  ** خواجه از ایام و سالش بر رسید 
  • Oğul dedi, kaç yaşındasın? Söyle, saklama anlat bakalım. 1115
  • گفت عمرت چند سالست ای پسر  ** بازگو و در مدزد و بر شمر 
  • Konuk, on sekiz dedi ,yahut on yedi, on altı. Yahut da kardeşlik, on beş!
  • گفت هجده هفده یا خود شانزده  ** یا که پانزده ای برادرخوانده 
  • Ev sahibi hadi bakalım şaşkın hadi, biraz daha geri geri git de ananın rahmine gir!
  • گفت واپس واپس ای خیره سرت  ** باز می‌رو تا بکس مادرت 
  • Bu sözü anlatan bir hikâye
  • حکایت در تقریر همین سخن 
  • Birisi bir beyden at istedi. Bey, yürü dedi, o güzel atı al.
  • آن یکی اسپی طلب کرد از امیر  ** گفت رو آن اسپ اشهب را بگیر 
  • Adam, ben onu istemem deyince neden dedi. Adam dedi ki: Pek huylu geri geri gidiyor.
  • گفت آن را من نخواهم گفت چون  ** گفت او واپس‌روست و بس حرون 
  • Boyuna gerisin geri gitmede. Bey dedi ki: Sen de kuyruğunu eve çevir! 1120
  • سخت پس پس می‌رود او سوی بن  ** گفت دمش را به سوی خانه کن 
  • Senin nefis atının kuyruğu da şehvettir. Bu sebepten, o kendisine tapan, geri geri gider.
  • دم این استور نفست شهوتست  ** زین سبب پس پس رود آن خودپرست 
  • Şehvet, sana aslından kuyruk olduysa o şehveti çek çevir, ahirete şehvetlen.
  • شهوت او را که دم آمد ز بن  ** ای مبدل شهوت عقبیش کن 
  • Şehvetini yemeden içmeden kestin mi, şehvet yüce akıl cihetine düşer, oradan baş gösterir.
  • چون ببندی شهوتش را از رغیف  ** سر کند آن شهوت از عقل شریف 
  • Hani bir ağacın kötü dallarını budarsın da iyi dallarından dal budak verir, o dallar kuvvetlenir ya.
  • هم‌چو شاخی که ببری از درخت  ** سر کند قوت ز شاخ نیک‌بخت 
  • Kuyruğunu o tarafa çevirdin mi geri geri gitse bile sığınılacak yere kadar varır, dayanır. 1125
  • چونک کردی دم او را آن طرف  ** گر رود پس پس رود تا مکتنف 
  • Ne mutludur binicisine râm olan ve doğru giden atlar. Onlar, ne geri giderler, ne huysuzluk ederler.
  • حبذا اسپان رام پیش‌رو  ** نه سپس‌رو نه حرونی را گرو 
  • Allah Kelim’i Musa gibi hızlı hızlı gider, bir kilim gibi Bahreyn’e kadar varır, yayılır.
  • گرم‌رو چون جسم موسی کلیم  ** تا به بحرینش چو پهنای گلیم 
  • Musa’nın gittiği yol, tam yedi yüz yıllık yoldu, o sevda ile bu kadar uzun yolu aştı.
  • هست هفصدساله راه آن حقب  ** که بکرد او عزم در سیران حب 
  • Bedenindeki gidiş gayreti bu kadardı. Canındaki gayretse ta İlliyn’e değdi.
  • همت سیر تنش چون این بود  ** سیر جانش تا به علیین بود 
  • İyi biniciler, birbirlerini geçmek için atlarını sürdüler. Karınları şiş battallarsa ahırda kala kaldılar. 1130
  • شهسواران در سباقت تاختند  ** خربطان در پایگه انداختند 
  • Örnek
  • مثل 
  • Hani bir kervan bir köye gelip çatmış, orada açık bir kapı görmüştü.
  • آن‌چنان که کاروانی می‌رسید  ** در دهی آمد دری را باز دید