English    Türkçe    فارسی   

6
1524-1548

  • O diyet Allahyadır, emin olan adama değil. Bu, “Fıkıh” ta uzun uzadıya ve etraflıca anlatılmıştır.
  • آن ضمان بر حق بود نه بر امین  ** هست تفصیلش به فقه اندر مبین 
  • Her dükkânın ayrı bir sanatı, ayrı bir kârı vardır. Mesnevide yokluk dükkânıdır oğul. 1525
  • هر دکانی راست سودایی دگر  ** مثنوی دکان فقرست ای پسر 
  • Kunduracı dükkânında güzel deriler bulunur. Herhangi bir tahta parçası görürse bil ki kundura kalıbıdır.
  • در دکان کفشگر چرمست خوب  ** قالب کفش است اگر بینی تو چوب 
  • Kumaş satanlarda kumaşlar, ipekliler bulunur, demir olsa olsa arşın olarak vardır.
  • پیش بزازان قز و ادکن بود  ** بهر گز باشد اگر آهن بود 
  • Mesnevimiz vahdet dükkânıdır. Orada birden başka ne görürsen puttur.
  • مثنوی ما دکان وحدتست  ** غیر واحد هرچه بینی آن بتست 
  • Halkı tuzağa düşürmek için putu övmeyi “Onlar ak ve yüce kuşlardır” sözü gibi say.
  • بت ستودن بهر دام عامه را  ** هم‌چنان دان کالغرانیق العلی 
  • Peygamber, onu “Vennecmi” suresinde okudu ama o söz, surede bir âyet değildi, sınama için söylenmiş bir sözdü. 1530
  • خواندش در سوره‌ی والنجم زود  ** لیک آن فتنه بد از سوره نبود 
  • Sonunda bütün kâfirler de secde ettiler. Bu, bir sırdı, bu suretle onlar da yere baş koydular.
  • جمله کفار آن زمان ساجد شدند  ** هم سری بود آنک سر بر در زدند 
  • Bundan sonra anlaşılması güç, karışık bir söz vardır. Sen, Süleyman’la bulun, şeytanlara karışma.
  • بعد ازین حرفیست پیچاپیچ و دور  ** با سلیمان باش و دیوان را مشور 
  • Yine sofi ile kadı hikâyesine gel, o zayıf ve perişan, fakat zalim adamın hikâyesini anlat.
  • هین حدیث صوفی و قاضی بیار  ** وان ستمکار ضعیف زار زار 
  • Kadı dedi ki: Oğul, önce tavanı durdur da ondan sonra ona hayır, şer bir resim yapayım.
  • گفت قاضی ثبت العرش ای پسر  ** تا برو نقشی کنم از خیر و شر 
  • Vuran nerede? Vurduğu yer neresi? Yahu, bu, hastalıkla bir hayal olmuş! 1535
  • کو زننده کو محل انتقام  ** این خیالی گشته است اندر سقام 
  • Şeriat,dirilerle zenginler içindir. Hiç mezardaki ölülere şeriat hükümleri tatbik edilebilir mi?
  • شرع بهر زندگان و اغنیاست  ** شرع بر اصحاب گورستان کجاست 
  • Yoklukla kendilerinden geçmiş olanlar, o ölülerden yüz kat daha ölüdür.
  • آن گروهی کز فقیری بی‌سرند  ** صد جهت زان مردگان فانی‌تراند 
  • Ölü, bir kere ölmüş, bu âlemden geçip gitmiştir. Halbuki sofiler, yüz taraftan ölmüşlerdir.
  • مرده از یک روست فانی در گزند  ** صوفیان از صد جهت فانی شدند 
  • Ölüm, bir kere öldürülmedir. Halbuki bu, üç yüz ölümdür, her birine de sayısız diyet vardır.
  • مرگ یک قتلست و این سیصد هزار  ** هر یکی را خونبهایی بی‌شمار 
  • Allah, bunları defalarla öldürmüştür ama diyetleri için de ambarlar dökmüştür. 1540
  • گرچه کشت این قوم را حق بارها  ** ریخت بهر خونبها انبارها 
  • Bunların her biri hakikat âleminde Circis’e benzerler. Altmış kere öldürülmüşler, altmış kere dirilmişlerdir.
  • هم‌چو جرجیس‌اند هر یک در سرار  ** کشته گشته زنده گشته شصت بار 
  • Bu çeşit adam, ihsan sahibi kılıcın zevkiyle öldürülmüştür; fakat bir kere daha vur diye yanar, sızlanır durur.
  • کشته از ذوق سنان دادگر  ** می‌بسوزد که بزن زخمی دگر 
  • Vallahi şehit olan, o canlar bağışlayan varlığın aşkıyla ikinci defa öldürülmeye öyle bir âşıktır ki!
  • والله از عشق وجود جان‌پرست  ** کشته بر قتل دوم عاشق‌ترست 
  • Kadı dedi ki: Ben dirilere hükmederim, mezarlıkta yatan ölülere değil.
  • گفت قاضی من قضادار حیم  ** حاکم اصحاب گورستان کیم 
  • Bu, görünüşte mezarda alçalmış, ölü değil ama mezarlar onun varlığında gizli. 1545
  • این به صورت گر نه در گورست پست  ** گورها در دودمانش آمدست 
  • Mezarda ölüyü çok gördün, bir de ölüde mezarı gör ey kör adam.
  • بس بدیدی مرده اندر گور تو  ** گور را در مرده بین ای کور تو 
  • Bir mezardan üstüne bir kerpiç düşse ne yaparsın, akıllılar kalkarlar, mezardan dâvacı olurlar mı?
  • گر ز گوری خشت بر تو اوفتاد  ** عاقلان از گور کی خواهند داد 
  • Ölüye kızıp da kinlenmeye, öç almaya kalkışma. Hamam duvarındaki resimle kavgaya girişme.
  • گرد خشم و کینه‌ی مرده مگرد  ** هین مکن با نقش گرمابه نبرد