English    Türkçe    فارسی   

6
1570-1594

  • Bilmiyor musun ki benim için kuyu kazarsan nihayet kendin düşersin. 1570
  • این ندانی که می من چه کنی  ** هم در آن چه عاقبت خود افکنی 
  • “Kim kardeşine kuyu kazarsa kendi düşer” hadisini okumadın mı? Okuduysan a babasının kuzusu önce o hükme sen uy.
  • من حفر برا نخواندی از خبر  ** آنچ خواندی کن عمل جان پدر 
  • Kafana bir sille inmesine sebep olan şu tek hükmün yok mu? Eğer öbür hükümlerin de böyleyse,
  • این یکی حکمت چنین بد در قضا  ** که ترا آورد سیلی بر قفا 
  • Vay senin hükümlerine. Kim bilir onlar da başına, ayağına ne dertler getirir?
  • وای بر احکام دیگرهای تو  ** تا چه آرد بر سر و بر پای تو 
  • Bir zalime, sana harcamak için üç kuruş lâzım diye acırsın ha.
  • ظالمی را رحم آری از کرم  ** که برای نفقه بادت سه درم 
  • Acımanın yeri mi? Zalimin elini kes. Halbuki sen, hükmü, dizgini o zalimin eline veriyorsun. 1575
  • دست ظالم را ببر چه جای آن  ** که بدست او نهی حکم و عنان 
  • Sen ey adaleti bilinmez adam, kurt yavrusuna süt veren keçiye benziyorsun!
  • تو بدان بز مانی ای مجهول‌داد  ** که نژاد گرگ را او شیر داد 
  • Kadının sofiye cevap vermesi
  • جواب دادن قاضی صوفی را 
  • Kadı dedi ki: Kaza ve kaderden gelen her silleye her cefaya razı olmamız gerek.
  • گفت قاضی واجب آیدمان رضا  ** هر قفا و هر جفا کارد قضا 
  • Alnımızın yazısına içten razıyım, yüzüm ekşidi ama hoş gör; hak, acıdır.
  • خوش‌دلم در باطن از حکم زبر  ** گرچه شد رویم ترش کالحق مر 
  • Gönlüm bağdır, gözüm buluta benzer. Bulut ağladı mı bağ güler, neşelenir, hoş bir hale gelir.
  • این دلم باغست و چشمم ابروش  ** ابر گرید باغ خندد شاد و خوش 
  • Kıtlık yılında gülüp duran güneşin yüzünden bağlar, bahçeler ölüm haline girer, can çekişirler. 1580
  • سال قحط از آفتاب خیره‌خند  ** باغها در مرگ و جان کندن رسند 
  • Allah’nın “Çok ağlayın” emrini okumuşsundur. Peki, ne diye pişmiş kelle gibi sırıtıp kaldın ya?
  • ز امر حق وابکوا کثیرا خوانده‌ای  ** چون سر بریان چه خندان مانده‌ای 
  • Mum gibi daima göz yaşı dökersen mum gibi evi aydınlatmış olursun.
  • روشنی خانه باشی هم‌چو شمع  ** گر فرو پاشی تو هم‌چون شمع دمع 
  • Ananın, yahut babanın ekşi suratı,çocuğu her zarardan korur.
  • آن ترش‌رویی مادر یا پدر  ** حافظ فرزند شد از هر ضرر 
  • Ey sersem sersem gülüp duran, gülmenin zevkini gördün, bir de ağlamanın zevkini seyret. O, şeker madenidir.
  • ذوق خنده دیده‌ای ای خیره‌خند  ** ذوق گریه بین که هست آن کان قند 
  • Seni cehennem ağlatırsa onu anmak, sana cennetten hoştur. 1585
  • چون جهنم گریه آرد یاد آن  ** پس جهنم خوشتر آید از جنان 
  • Gülmeler, ağlamalarda gizlidir. Ey sâf ve temiz kişi, defineyi yıkık yerlerde ara.
  • خنده‌ها در گریه‌ها آمد کتیم  ** گنج در ویرانه‌ها جو ای سلیم 
  • Zevk gamlardadır. Onların izini kaybetmişler, abıhayatı karanlıklara çekip götürmüşlerdir.
  • ذوق در غمهاست پی گم کرده‌اند  ** آب حیوان را به ظلمت برده‌اند 
  • Yolda konak yerine kadar tersine nal izleri var. İhtiyatlı ol gözünü dört aç.
  • بازگونه نعل در ره تا رباط  ** چشمها را چار کن در احتیاط 
  • İbret gözünü dört aç. Sevgilinin iki gözünü de kendi gözlerine dost et.
  • چشمها را چار کن در اعتبار  ** یار کن با چشم خود دو چشم یار 
  • Kuran’dan “Onlar, işlerini danışarak yaparlar” âyetini oku. Sevgiliyle dost ol, nazlanarak of deme. 1590
  • امرهم شوری بخوان اندر صحف  ** یار را باش و مگوش از ناز اف 
  • Dost, yolda arkadır,sığınaktır. İyice bakarsan görürsün ki yol sevgiliden ibarettir.
  • یار باشد راه را پشت و پناه  ** چونک نیکو بنگری یارست راه 
  • Dostlara, sevdiklere ulaştın mı sus, otur. O halkaya kendini yüzük taşı yapmaya kalkışma.
  • چونک در یاران رسی خامش نشین  ** اندر آن حلقه مکن خود را نگین 
  • Aklını başına devşir de Cuma namazına bak. Herkes toplanmıştır, bir düşüncededir, susup dururlar.
  • در نماز جمعه بنگر خوش به هوش  ** جمله جمعند و یک‌اندیشه و خموش 
  • Varını yoğunu sükût diyarına çek. Nişan arıyorsan kendini nişane yapmaya kalkışma.
  • رختها را سوی خاموشی کشان  ** چون نشان جویی مکن خود را نشان