English    Türkçe    فارسی   

6
1666-1690

  • Halk arasında Hıta’lı bir Türk vardı. Bu sırrın açılmasına pek kızdı öfkelendi.
  • اندر آن هنگامه ترکی از خطا  ** سخت طیره شد ز کشف آن غطا 
  • Gece, kıyamet günü gibi o sırları, hakikat ehline açıp durmaktaydı.
  • شب چو روز رستخیز آن رازها  ** کشف می‌کرد از پی اهل نهی 
  • Nereye gitsen de orada birbirlerinin sırlarını açan iki düşmanı savaşır görsen;
  • هر کجا آیی تو در جنگی فراز  ** بینی آنجا دو عدو در کشف راز 
  • O anı, anılıp söylenen mahşer bil. O sır söyleyen boğazı da sur say.
  • آن زمان را محشر مذکور دان  ** وان گلوی رازگو را صور دان 
  • Allah, öfke sebeplerini hazırlamış, o kötülükleri ortaya atmıştır. 1670
  • که خدا اسباب خشمی ساختست  ** وآن فضایح را بکوی انداختست 
  • Hikâyeci, terzilerin bir çok hainliklerini sayıp döktü. Türk acıklandı, kızdı, dertlendi.
  • بس که غدر درزیان را ذکر کرد  ** حیف آمد ترک را و خشم و درد 
  • Dedi ki: Ey meddah, şehrinizde hilede, hıyanette en usta hangi terzi?
  • گفت ای قصاص در شهر شما  ** کیست استاتر درین مکر و دغا 
  • Türk’ün ,terzi benden bir şey çalamaz diye bahse girişmesi
  • دعوی کردن ترک و گرو بستن او کی درزی از من چیزی نتواند بردن 
  • Meddah dedi ki: Ciğeroğlu derler bir terzi vardır, hırsızlıkta, çeviklikte halkı öldürür âdeta.
  • گفت خیاطیست نامش پور شش  ** اندرین چستی و دزدی خلق‌کش 
  • Türk, benden dedi, bir iplik bile çalamaz. Sizinle bahse giriyorum.
  • گفت من ضامن که با صد اضطراب  ** او نیارد برد پیشم رشته‌تاب 
  • Senden daha akıllı nice kişileri mat etti, bahse girişme, böyle kanatlanıp uçmaya kalkma. 1675
  • پس بگفتندش که از تو چست‌تر  ** مات او گشتند در دعوی مپر 
  • Yürü, aklına böyle mağrur olma. Onun hileleriyle sen de kendini kaybedersin dediler.
  • رو به عقل خود چنین غره مباش  ** که شوی یاوه تو در تزویرهاش 
  • Türk, büsbütün kızdı, benden ne yeni, ne eski hiçbir şey alamaz diye bahse girişti.
  • گرم‌تر شد ترک و بست آنجا گرو  ** که نیارد برد نی کهنه نی نو 
  • Tamah edenler de onu büsbütün kızdırdılar. Bahse girip ağzını açarak dedi ki:
  • مطمعانش گرم‌تر کردند زود  ** او گرو بست و رهان را بر گشود 
  • Şu Arap atım rehin olsun. Benden hileyle kumaş çalabilirse at sizin olur.
  • که گرو این مرکب تازی من  ** بدهم ار دزدد قماشم او به فن 
  • Fakat hile yapamaz, çalamazsa ben sizden bir at alırım. 1680
  • ور نتواند برد اسپی از شما  ** وا ستانم بهر رهن مبتدا 
  • Türk, o gece kızgınlığından uyuyamadı. Hırsızın hayali ile savaşıp durmaktaydı.
  • ترک را آن شب نبرد از غصه خواب  ** با خیال دزد می‌کرد او حراب 
  • Sabah çağı bir atlas kumaşı koltukladı, çarşıya o hilebazın dükkânına gitti.
  • بامدادان اطلسی زد در بغل  ** شد به بازار و دکان آن دغل 
  • Terziye selâm verdi. Usta hemen yerinden kalkıp selâmını aldı, merhaba hoş geldin dedi.
  • پس سلامش کرد گرم و اوستاد  ** جست از جا لب به ترحیبش گشاد 
  • Türk’e haddinden fazla saygı gösterdi, hal ve hatır sordu, kendisini sevdirdi.
  • گرم پرسیدش ز حد ترک بیش  ** تا فکند اندر دل او مهر خویش 
  • Türk, ondan bu bülbül gibi çilemeyi görünce o İstanbul atlasını terzinin önüne attı. 1685
  • چون بدید از وی نوای بلبلی  ** پیشش افکند اطلس استنبلی 
  • Bana, dedi, bundan savaş için bir kaftan biç. Belinden aşağısı bol olsun yukarısı dar.
  • که ببر این را قبای روز جنگ  ** زیر نافم واسع و بالاش تنگ 
  • Belden yukarısı dar olsun da güzel dursun, beni bezesin. Fakat aşağı tarafı bol olmalı ki savaşta ayağıma dolaşmasın.
  • تنگ بالا بهر جسم‌آرای را  ** زیر واسع تا نگیرد پای را 
  • Terzi, sevimli müşterim, sana yüzlerce hizmette bulunayım deyip elini gözünün üstüne koydu, baş üstüne dedi.
  • گفت صد خدمت کنم ای ذو وداد  ** در قبولش دست بر دیده نهاد 
  • Kumaşı önce bir ölçtü, ne kadardan çıkacak onu anladı, sonra Türkü lâfa tuttu.
  • پس بپیمود و بدید او روی کار  ** بعد از آن بگشاد لب را در فشار 
  • Başka beylerin hikâyelerini söylemeye, onların lûtuf ve ihsanları övmeye koyuldu. 1690
  • از حکایتهای میران دگر  ** وز کرمها و عطاء آن نفر