English    Türkçe    فارسی   

6
2037-2061

  • Bir mahrem gördün mü can sırrını söyle. Gül gördün mü bülbüller gibi nâra at.
  • چون ببینی محرمی گو سر جان  ** گل ببینی نعره زن چون بلبلان 
  • Hileyle, geçici şeylerle dolu bir tulum görürsen dudağını kapat, kendini küp haline sok.
  • چون ببینی مشک پر مکر و مجاز  ** لب ببند و خویشتن را خنب ساز 
  • O, suyun düşmanıdır, onun önünde oynama. Yoksa bilgisizlik taşını atar, küpü kırar.
  • دشمن آبست پیش او مجنب  ** ورنه سنگ جهل او بشکست خنب 
  • 2040
  • با سیاستهای جاهل صبر کن  ** خوش مدارا کن به عقل من لدن 
  • Cahilin eziyetlerine sabretmek, ehil olanlara cilâdır. Nerede bir gönül varsa sabırla cilâlanır.
  • صبر با نااهل اهلان را جلاست  ** صبر صافی می‌کند هر جا دلیست 
  • Nemrut’un ateşi, İbrahim’e bir ayna temizliği verdi, aynayı cilalâr gibi onu da arıttı, cilâladı.
  • آتش نمرود ابراهیم را  ** صفوت آیینه آمد در جلا 
  • Nuh kavminin cefası ile Nuh’un sabrı, Nuh’a ruh cilâsı oldu.
  • جور کفر نوحیان و صبر نوح  ** نوح را شد صیقل مرآت روح 
  • Allah,sırrını kutlasın Şeyh Hasan-ı Harkani’ye ait hikâye
  • حکایت مرید شیخ حسن خرقانی قدس الله سره 
  • Bir derviş, Ebül-Huseyn-i Harkan’ın şöhretini duyup Talkan şehrinden yola çıkmıştı.
  • رفت درویشی ز شهر طالقان  ** بهر صیت بوالحسین خارقان 
  • Dağlar aştı, uzun ovalar geçti. Şeyh’i görmek için özü doğru olarak, Allahya yalvarıp yakararak bunca yol aldı. 2045
  • کوهها ببرید و وادی دراز  ** بهر دید شیخ با صدق و نیاز 
  • Yolda gördüğü cefalar, çektiği eziyetler, anlatılmaya değer ama ben kısa kesiyorum.
  • آنچ در ره دید از رنج و ستم  ** گرچه در خوردست کوته می‌کنم 
  • O genç, yolu bitirip maksadına ulaştı. O padişahın evini sordu.
  • چون به مقصد آمد از ره آن جوان  ** خانه‌ی آن شاه را جست او نشان 
  • Öğrenip kapısına geldi, yüzlerce saygıyla kapı halkasını vurdu. Şeyhin karısı, kapıdan başını çıkardı.
  • چون به صد حرمت بزد حلقه‌ی درش  ** زن برون کرد از در خانه سرش 
  • Ey kerem sahibi, ne istiyorsun? dedi. Derviş, ziyaret için geldim deyince.
  • که چه می‌خواهی بگو ای ذوالکرم  ** ژگفت بر قصد زیارت آمدم 
  • Kadın kahkahayla gülüp dedi ki: Sakalına bak yahu. Hele şu yolculuğa, şu uğradığın derde bak. 2050
  • خنده‌ای زد زن که خه‌خه ریش بین  ** این سفرگیری و این تشویش بین 
  • Yerinde, yurdunda işin yok muydu da beyhude yere yollara düştün?
  • خود ترا کاری نبود آن جایگاه  ** که به بیهوده کنی این عزم راه 
  • Bir ahmağı görmek hevesine mi düştün, yoksa yurdundan mı usandın?
  • اشتهای گول‌گردی آمدت  ** یا ملولی وطن غالب شدت 
  • Yahut da şeytan sana bir boyunduruk urdu, vesveseler verdi, sana bu yolculuk kapısını açtı.
  • یا مگر دیوت دو شاخه بر نهاد  ** بر تو وسواس سفر را در گشاد 
  • Birçok kötü sözler söyledi, küfürlerde bulundu, dırıldandı durdu. Onların hepsini söyleyemem ben.
  • گفت نافرجام و فحش و دمدمه  ** من نتوانم باز گفتن آن همه 
  • Kadının sayısız gülümsemesinden, hikâyeler söylemesinden derviş, pek dertlendi, dertlere uğradı. 2055
  • از مثل وز ریش‌خند بی‌حساب  ** آن مرید افتاد از غم در نشیب 
  • Derviş’in Şeyh nerede,onu nerede arayalım diye sorması,Şeyh’in karısının da kötü kötü cevap vermesi
  • پرسیدن آن وارد از حرم شیخ کی شیخ کجاست کجا جوییم و جواب نافرجام گفتن حرم 
  • Dervişin gözlerinden yaşlar aktı, dedi ki: Bütün bunlarla beraber o adı tatlı padişah nerede? Söyle bana!
  • اشکش از دیده بجست و گفت او  ** با همه آن شاه شیرین‌نام کو 
  • Kadın dedi ki: O bomboş riyâkar bir hilebazdır. Ahmaklara tuzaktır. Yol azıtanlara kementlik eder.
  • گفت آن سالوس زراق تهی  ** دام گولان و کمند گمرهی 
  • Senin gibi sakalını değirmende ağartan yüz binlerce kişi azgınlıktan ona düşmüştür.
  • صد هزاران خام ریشان هم‌چو تو  ** اوفتاده از وی اندر صد عتو 
  • Onu görmez, esenlikle yerine yurduna dönersen senin için daha hayırlıdır. Onu görüp de azmazsın hiç olmazsa.
  • گر نبینیش و سلامت وا روی  ** خیر تو باشد نگردی زو غوی 
  • Onun işi gücü lâftır, kâse yalayıcı, hazır sofraya oturucu bir heriftir. Fakat davulunun sesi, etrafa yayılmış nasılsa. 2060
  • لاف‌کیشی کاسه‌لیسی طبل‌خوار  ** بانگ طبلش رفته اطراف دیار 
  • Bu kavim İsrail oğullarına benzer, öküze taparlar. Böyle bir öküze el vurup adarlar işte.
  • سبطیند این قوم و گوساله‌پرست  ** در چنین گاوی چه می‌مالند دست