English    Türkçe    فارسی   

6
2241-2265

  • Böyle ulanmak için hazfedildi mi kelimede yok olur.
  • هم‌چنین جمله‌ی حروف گشته مات  ** وقت حذف حرف از بهر صلات 
  • O, ulanma içindir, be harfiyle sin harfi, onunla birbirine ulanmıştır. Fakat be harfiyle sin harfinin ulanması, elifin bulanmasına razı olmaz.
  • از صله‌ست و بی و سین زو وصل یافت  ** وصل بی و سین الف را بر نتافت 
  • Bu ulanmada, bu buluşmada bir harf bile sığmazsa artık sözü kısa kesmem lâzım benim.
  • چونک حرفی برنتابد این وصال  ** واجب آید که کنم کوته مقال 
  • Bir harf bile sin’le be’yi ayırıyor. Burada susmak, en lüzumlu bir şey.
  • چون یکی حرفی فراق سین و بیست  ** خامشی اینجا مهمتر واجبیست 
  • Elif, varlığından yok olmuştur ama o harfi olmaksızın da be’yle sin, elifi söyler durur. 2245
  • چون الف از خود فنا شد مکتنف  ** بی و سین بی او همی‌گویند الف 
  • “Sen atmadın attığın vakit, o attı” âyeti Peygamberin varlığı olmadan inmiştir. Peygamber de kendi varlığından geçmiş, susmuş, Tanrı diliyle söylemeye koyulmuştur da ondan sonra “Allah dedi” demiştir.
  • ما رمیت اذ رمیت بی ویست  ** هم‌چنین قال الله از صمتش بجست 
  • İlâç, ilâç olarak kaldıkça tesirsizdir. Fakat içildi, yendi de varlığından geçti mi tesir eder.
  • تا بود دارو ندارد او عمل  ** چونک شد فانی کند دفع علل 
  • Ormanlar kalem olsa, denizler mürekkep olsa yine Mesnevi’nin biteceğini umma.
  • گر شود بیشه قلم دریا مداد  ** مثنوی را نیست پایانی امید 
  • Toprak oldukça ve kerpiç dökücü, toprağı karıp dört sopadan meydana gelen kalıba döktükçe bu kitabın şiiri de uzar gider.
  • چارچوب خشت‌زن تا خاک هست  ** می‌دهد تقطیع شعرش نیز دست 
  • Hatt3a toprak kalmasa, yapılan kerpiç kurusa yine onun denizi coşar, köpürür... Köpüklerden toprak düzer. 2250
  • چون نماند خاک و بودش جف کند  ** خاک سازد بحر او چون کف کند 
  • Orman kalmasa, ağaçlar tükense ormanlık, bu sefer denizin içinden biter, baş gösterir.
  • چون نماند بیشه و سر در کشد  ** بیشه‌ها از عین دریا سر کشد 
  • Onun için sıkıntıları gideren o zat, “Bizim denizimizden zuhur eden sözleri rivayet edin. Bu hususta size bir teklif yoktur” dedi.
  • بهر این گفت آن خداوند فرج  ** حدثوا عن بحرنا اذ لا حرج 
  • Denizden dön, yüzünü karaya ko. Oyundan oyuncaktan bahset, çocuğa bu daha iyi!
  • باز گرد از بحر و رو در خشک نه  ** هم ز لعبت گو که کودک‌راست به 
  • Çocukluğunda oyunla oynarsa da yavaş yavaş akıl denizine âşina olur, o denize dalar, yüzer.
  • تا ز لعبت اندک اندک در صبا  ** جانش گردد با یم عقل آشنا 
  • Çocuk, oyunla akıllanır, oynaya oynaya aklı başına gelir onun. Oyun, görünüşte akla uymaz ama iş böyledir işte: 2255
  • عقل از آن بازی همی‌یابد صبی  ** گرچه با عقلست در ظاهر ابی 
  • Deli çocuk, oyun oynar mı? Cüzü lâzım ki külle dönsün.
  • کودک دیوانه بازی کی کند  ** جزو باید تا که کل را فی کند 
  • Kubbe ve define hikâyesi
  • رجوع کردن به قصه‌ی قبه و گنج 
  • İşte o yoksulun hayali, riyasız olarak gel, gel demekle beni âciz bıraktı.
  • نک خیال آن فقیرم بی‌ریا  ** عاجز آورد از بیا و از بیا 
  • Onun sesini sen duymazsın ama ben duyarım. Çünkü gizlilik âleminde onun sırdaşıyım ben.
  • بانگ او تو نشنوی من بشنوم  ** زانک در اسرار همراز ویم 
  • Onu define arıyor sanma. Define kendisi. Dost, mânada dosttan başka bir şey olabilir mi?
  • طالب گنجش مبین خود گنج اوست  ** دوست کی باشد به معنی غیر دوست 
  • Her lâhza o, kendisine secde etmede. Yüzünü görmek için önüne bir ayna koymuş secde ediyor. 2260
  • سجده خود را می‌کند هر لحظه او  ** سجده پیش آینه‌ست از بهر رو 
  • Aynada hakikati bir habbecik görseydi ondan bir hayalden başka bir şey kalmazdı.
  • گر بدیدی ز آینه او یک پشیز  ** بی‌خیالی زو نماندی هیچ چیز 
  • Hayalleri de yok olurdu, kendisi de. Bilgisi, bilgisizlikte mahvolmak olurdu.
  • هم خیالاتش هم او فانی شدی  ** دانش او محو نادانی شدی 
  • Bizim bilgisizliğimizden başka bir bilgi, şüphe yok ki benim diye apaçık baş gösterirdi.
  • دانشی دیگر ز نادانی ما  ** سر برآوردی عیان که انی انا 
  • Âdem’e secde edin diye ses gelip durmada. Âdem’seniz bir an olsun kendinizi görün!
  • اسجدوا لادم ندا آمد همی  ** که آدمید و خویش بینیدش دمی 
  • Bu ses, meleklerin gözünden şaşılığı giderdi de yeryüzü, onlarca lâcivert gökyüzünün aynı oldu. 2265
  • احولی از چشم ایشان دور کرد  ** تا زمین شد عین چرخ لاژورد