English    Türkçe    فارسی   

6
2517-2541

  • Şehrin ileri gelenleri de ürktüler, geri kalanları da. Acaba diyorlardı, ne fitne ne kötülük çıktı?
  • خاص و عام شهر را دل شد ز دست  ** تا چه تشویش و بلا حادث شدست 
  • Kuvvetli bir düşman mı kast etti bize, yoksa kaza ve kaderden helâk edici bir felakete mi uğradık?
  • یا عدوی قاهری در قصد ماست  ** یا بلایی مهلکی از غیب خاست 
  • Ne oldu da Delkak, köyden kalktı, böyle aceleyle yola düştü, yolda birkaç tane Arap atını çatlattı?
  • که ز ده دلقک به سیران درشت  ** چند اسپی تازی اندر راه کشت 
  • Halk, padişahın sarayının kapısına toplandı. Bakalım Delkak, böyle acele niçin geldi diye bekliyorlardı. 2520
  • جمع گشته بر سرای شاه خلق  ** تا چرا آمد چنین اشتاب دلق 
  • Onun acelesinden, o telaşından Tirmiz’de bir gürültüdür koptu.
  • از شتاب او و فحش اجتهاد  ** غلغل و تشویش در ترمد فتاد 
  • Biri iki eliyle dizlerini dövüyor, öbürü eyvahlar olsun, başımıza gelenler nedir, diye bağırıyordu.
  • آن یکی دو دست بر زانوزنان  ** وآن دگر از وهم واویلی‌کنان 
  • Herkes, korkudan, gürültüden bir felaket düşünmede, bir başka çeşit düşünceye kapılmada, yüzlerce hayallere düşmedeydi.
  • از نفیر و فتنه و خوف نکال  ** هر دلی رفته به صد کوی خیال 
  • Hırkamıza düşen bu ateş nedir, diye herkes aklınca bir şeyler kuruyordu.
  • هر کسی فالی همی‌زد از قیاس  ** تا چه آتش اوفتاد اندر پلاس 
  • Delkak, huzuruna gitmek istedi. Padişah derhal izin verdi. Yeri öpünce padişah “Ne oldu yahu” dedi. 2525
  • راه جست و راه دادش شاه زود  ** چون زمین بوسید گفتش هی چه بود 
  • Kim, o ekşi suratlı adama bir şey sorduysa parmağını ağzına götürüp sus demekteydi.
  • هرکه می‌پرسید حالی زان ترش  ** دست بر لب می‌نهاد او که خمش 
  • Bu hareketinden halkın, vehmi artıyor, herkes derleniyor, şaşırıp kalıyordu.
  • وهم می‌افزود زین فرهنگ او  ** جمله در تشویش گشته دنگ او 
  • Delkak, padişahın emri üzerine ey kerem sahibi padişahım dedi, bir an dur da nefes alayım.
  • کرد اشارت دلق که ای شاه کرم  ** یک‌دمی بگذار تا من دم زنم 
  • Aklım başıma gelsin. Çünkü acayip bir âleme düştüm.
  • تا که باز آید به من عقلم دمی  ** که فتادم در عجایب عالمی 
  • Bir an geçti ama padişah da vehme, zanna kapıldı. Boğazı da acıdı, ağzının tadı da kaçtı. 2530
  • بعد یک ساعت که شه از وهم و ظن  ** تلخ گشتش هم گلو و هم دهن 
  • Çünkü Delkak’ı hiç böyle görmemişti. Ondan daha hoş bir nedimi yoktu.
  • که ندیده بود دلقک را چنین  ** که ازو خوشتر نبودش هم‌نشین 
  • Daima hikâyeler söyler, lâtifeler eder, padişahı sevindirir, güldürürdü.
  • دایما دستان و لاغ افراشتی  ** شاه را او شاد و خندان داشتی 
  • Huzurda oturdu mu öyle bir güldürürdü ki padişah, kahkaha atarken iki eliyle karnını tutmaya mecbur olurdu.
  • آن چنان خندانش کردی در نشست  ** که گرفتی شه شکم را با دو دست 
  • Kahkahadan terlere batar, yüzüstü yerlere yıkılırdı.
  • که ز زور خنده خوی کردی تنش  ** رو در افتادی ز خنده کردنش 
  • Bu günse yüzü sapsarıydı, suratı asıktı. Parmağını ağzına götürüp sus padişahım diyordu. Bu ne haldi? 2535
  • باز امروز این چنین زرد و ترش  ** دست بر لب می‌زند کای شه خمش 
  • Padişah, ne felâket var acaba diye vehimlendikçe vehimleniyor, hayallendikçe hayalleniyordu.
  • وهم در وهم و خیال اندر خیال  ** شاه را تا خود چه آید از نکال 
  • Harzemşah, pek zâlimdi, pek kan dökücüydü. Padişahın gönlünde o yüzden zaten gam, gussa vardı.
  • که دل شه با غم و پرهیز بود  ** زانک خوارمشاه بس خون‌ریز بود 
  • O taraflardaki birçok padişahları ya hileyle, ya kuvvetle öldürmüş, yok etmişti o inatçı.
  • بس شهان آن طرف را کشته بود  ** یا به حیله یا به سطوت آن عنود 
  • Tirmiz padişahı da bundan vehimleniyordu zaten. Delkak’ın halinden vehim büsbütün arttı.
  • این شه ترمد ازو در وهم بود  ** وز فن دلقک خود آن وهمش فزود 
  • Dedi ki: çabuk söyle, ne var? Kimden bu derece perişan oldun? 2540
  • گفت زوتر بازگو تا حال چیست  ** این چنین آشوب و شور تو ز کیست 
  • Delkak cevap verdi: Köyde duydum ki padişah, her ana caddenin başında bir tellal bağırtmış.
  • گفت من در ده شنیدم آنک شاه  ** زد منادی بر سر هر شاه‌راه