English    Türkçe    فارسی   

6
2550-2574

  • Kendi kendisine gelin güvey olan gibi. Kız tarafını hiç bundan haberi yokken güvey evi birbirine girer. 2550
  • خانه‌ی داماد پرآشوب و شر  ** قوم دختر را نبوده زین خبر 
  • İş yarıdan yarıya düzeldi, biz, bize gereken şartları yerine getirdik.
  • ولوله که کار نیمی راست شد  ** شرطهایی که ز سوی ماست شد 
  • Evleri süpürdük, bezedik. Bu hevesle âdeta sarhoş olduk, bu işe hoş bir surette giriştik der.
  • خانه‌ها را روفتیم آراستیم  ** زین هوس سرمست و خوش برخاستیم 
  • Fakat o taraftan bir haber geldi mi hayır. O damdan bir kuş uçup bu yana ulaştı mı? Hayır!
  • زان طرف آمد یکی پیغام نی  ** مرغی آمد این طرف زان بام نی 
  • Bu birbiri üstüne ulanan elçilikler, bu gürültü patırtı üzerine o taraftan size bir cevap geldi mi? Ne gezer?
  • زین رسالات مزید اندر مزید  ** یک جوابی زان حوالیتان رسید 
  • Gelmedi ama sevgilimiz biliyor ya. Mutlaka gönülden gönle yol vardır derler. 2555
  • نی ولیکن یار ما زین آگهست  ** زانک از دل سوی دل لا بد رهست 
  • Peki ama umduğumuz sevgiliden niye mektubumuza cevap gelmedi, niye yol bomboş öyleyse?
  • پس از آن یاری که اومید شماست  ** از جواب نامه ره خالی چراست 
  • Gizli aşikâr yüzlerce nişane var, fakat yeter, bu kapının perdesini bundan fazla açma.
  • صد نشانست از سرار و از جهار  ** لیک بس کن پرده زین در بر مدار 
  • Sen yine, zevzekliğinden kendi kendisini derde atan o ahmak Delkak’ın hikâyesini söyle.
  • باز رو تا قصه‌ی آن دلق گول  ** که بلا بر خویش آورد از فضول 
  • Vezir dedi ki: Ey doğruya bir direk, bir dayak olan padişahım! Şu aşağılık kul bir söz söyleyecek, onu lûtfen dinle.
  • پس وزیرش گفت ای حق را ستن  ** بشنو از بنده‌ی کمینه یک سخن 
  • Delkak, köyden bir iş için geldi. Bir şey söyleyecekti. Şimdi vazgeçti, pişman oldu. 2560
  • دلقک از ده بهر کاری آمدست  ** رای او گشت و پشیمانش شدست 
  • Yağdan, baldan bahsetmede, söyleyeceğini gizlemede, maskaralıkla bu işten kurtulmaya savaşmada.
  • ز آب و روغن کهنه را نو می‌کند  ** او به مسخرگی برون‌شو می‌کند 
  • Kını gösteriyor, kılıcı gizliyor. Onu acımadan sıkıştırmak gerek.
  • غمد را بنمود و پنهان کرد تیغ  ** باید افشردن مرورا بی‌دریغ 
  • Fıstığı, yahut cevizi kırmadıkça ne içi meydana çıkar, ne ondan bir yağ çıkarılır.
  • پسته را یا جوز را تا نشکنی  ** نی نماید دل نی بدهد روغنی 
  • Onun bu saçma sözlerini, bu maskaralığını dinleme de titreyişine, yüzünün rengine bak.
  • مشنو این دفع وی و فرهنگ او  ** در نگر در ارتعاش و رنگ او 
  • Tanrı, “Niyetleri yüzlerine görünüp durur” dedi. Çünkü yüz içteki sırrı söyler, açığa vurur. 2565
  • گفت حق سیماهم فی وجههم  ** زانک غمازست سیما و منم 
  • Bu görünen şey, duyulan sözün zıddıdır. Çünkü insan şerle yoğrulmuştur.
  • این معاین هست ضد آن خبر  ** که بشر به سرشته آمد این بشر 
  • Delkak, feryat ve figan ederek, coşup köpürerek vezir dedi, bu yoksulun kanına girmeye kalkışma.
  • گفت دلقک با فغان و با خروش  ** صاحبا در خون این مسکین مکوش 
  • Gönle nice şüpheler, vehimler gelir ki doğru ve yerinde değildir.
  • بس گمان و وهم آید در ضمیر  ** کان نباشد حق و صادق ای امیر 
  • “Şüphe yok ki şüphenin bazısı suçtur, günahtır.” Sitem, hele yoksula olursa hiç doğru değildir.
  • ان بعض الظن اثم است ای وزیر  ** نیست استم راست خاصه بر فقیر 
  • Padişah kendisini inciten kişiye bile kötülük etmezken nasıl olur da onu güldürene kötülük eder? 2570
  • شه نگیرد آنک می‌رنجاندش  ** از چه گیرد آنک می‌خنداندش 
  • Fakat vezirin sözü, padişahın gönlüne yer etmişti.
  • گفت صاحب پیش شه جاگیر شد  ** کاشف این مکر و این تزویر شد 
  • “Delkak’ı zindana götürün, maskaralığına, riyasına pek kapılmayın.
  • گفت دلقک را سوی زندان برید  ** چاپلوس و زرق او را کم خرید 
  • Boş karnına davul gibi vurun da davul gibi nesi var, nesi yoksa bize haber versin.
  • می‌زنیدش چون دهل اشکم‌تهی  ** تا دهل‌وار او دهدمان آگهی 
  • Davul kuru olursa sesi başka türlü çıkar, yaş olursa başka türlü. İçinde bir şey olursa başka türlü bir ses verir, boş olursa başka türlü. Sesi ne halde olduğunu bildirir bize.
  • تر و خشک و پر و تی باشد دهل  ** بانگ او آگه کند ما را ز کل