English    Türkçe    فارسی   

6
2686-2710

  • Fare dedi ki: Ey merhametli, sevgili dost, ben seni görmedikçe bir an bile karar edemiyorum.
  • گفت کای یار عزیز مهرکار  ** من ندارم بی‌رخت یک‌دم قرار 
  • Gündüzün nurum, kazancım, ışığım sensin; geceleyin kararım, neşem, uykum sen.
  • روز نور و مکسب و تابم توی  ** شب قرار و سلوت و خوابم توی 
  • Beni sevindir, vakitli vakitsiz kerem eder anarsın lûtfedersin.
  • از مروت باشد ار شادم کنی  ** وقت و بی‌وقت از کرم یادم کنی 
  • Ey iyiliğimi isteyen, buluşmak için yirmi dört saatte bir kuşluk çağını tâyin ettin.
  • در شبان‌روزی وظیفه‌ی چاشتگاه  ** راتبه کردی وصال ای نیک‌خواه 
  • Fakat ciğerim yanıyor, beş yüz kere susuzum, her susuzluğumda bir öküz açlığı var âdeta. 2690
  • پانصد استسقاستم اندر جگر  ** با هر استسقا قرین جوع البقر 
  • Benim derdimden haberin bile yok. Mevkiinin zekâtını ver de bu yoksula bir bak.
  • بی‌نیازی از غم من ای امیر  ** ده زکات جاه و بنگر در فقیر 
  • Bu bîedep yoksul, buna lâyık değil ama senin umumî lûtfun, bundan çok üstün.
  • این فقیر بی‌ادب نا درخورست  ** لیک لطف عام تو زان برترست 
  • Herkese lûtfetmektesin. Lûtfetmen için bir lüzuma hacet yok. Güneş, pisliklere de vurur.
  • می‌نجوید لطف عام تو سند  ** آفتابی بر حدثها می‌زند 
  • Fakat nuruna bir ziyan gelmez. O pislik, onun hararetiyle kurur, odun haline gelir.
  • نور او را زان زیانی نابده  ** وان حدث از خشکیی هیزم شده 
  • Bu yüzden de bir külhana girer, nurlanır, hamamın kapısını duvarını kızdırır, parlatır. 2695
  • تا حدث در گلخنی شد نور یافت  ** در در و دیوار حمامی بتافت 
  • Pisken bezenir, nurlanır. Çünkü güneş, ona öyle bir afsun okumuştur işte.
  • بود آلایش شد آرایش کنون  ** چون برو بر خواند خورشید آن فسون 
  • Güneş yeryüzünün içini de kızdırır da artakalan pislikleri yer.
  • شمس هم معده‌ی زمین را گرم کرد  ** تا زمین باقی حدثها را بخورد 
  • Bu pislikler, bu suretle toprağın cüzü olur, ondan otlar biter. İşte Tanrı da kötülükleri iyiliklere böyle çevirir.
  • جزو خاکی گشت و رست از وی نبات  ** هکذا یمحو الاله السیات 
  • Güneş en kötü şey olan pisliğe bunu yaparsa yeşilliklere, güllere, nergislere neler yapmaz?
  • با حدث که بترینست این کند  ** کش نبات و نرگس و نسرین کند 
  • Bir düşün, Tanrı da ibadet güllerine karşılık ne vefada bulunur, ne mükâfatlar verir, ne ihsanlar eder. 2700
  • تا به نسرین مناسک در وفا  ** حق چه بخشد در جزا و در عطا 
  • Kötülüklere böyle elbiseler verirse temizlere neler bağışlar?
  • چون خبیثان را چنین خلعت دهد  ** طیبین را تا چه بخشد در رصد 
  • Tanrı onlara gözlerin görmediği şeyler verir. Dile, lûgata sığmaz lûtuflar eder.
  • آن دهد حقشان که لا عین رات  ** که نگنجد در زبان و در لغت 
  • Biz kimiz ki bu derece lûtfu hak edelim? Gel sevgili, güzel huyunla benim günümü de aydınlat.
  • ما کییم این را بیا ای یار من  ** روز من روشن کن از خلق حسن 
  • Çirkinliğime, kötülüğüme bakma. Dağdaki yılan gibi zehirlerle doluyum ben.
  • منگر اندر زشتی و مکروهیم  ** که ز پر زهری چو مار کوهیم 
  • Ben çirkinim, huylarım da tamamı ile çirkin. Beni diken olarak dikti, artık ben nasıl gül olabilirim? 2705
  • ای که من زشت و خصالم جمله زشت  ** چون شوم گل چون مرا او خار کشت 
  • Dikene güldeki güzelliğin ilk baharını ver. Bu yılana tavus güzelliğini sen ihsan et.
  • نوبهار حسن گل ده خار را  ** زینت طاووس ده این مار را 
  • Çirkinliğin son derecesine varmışım ben. Fakat senin lûtfun da ihsan etmede son derecededir.
  • در کمال زشتیم من منتهی  ** لطف تو در فضل و در فن منتهی 
  • Bu kötülüğün çirkinliğin son derecesine varmış olan kulun hacetini, son derecede olan lûtfunla reva et ey usul boylu selvilerin bile haset ettikleri güzel!
  • حاجت این منتهی زان منتهی  ** تو بر آر ای حسرت سرو سهی 
  • Ben ölürsem yine senin lûtfun, bana gözyaşı döker, kerem sahibisin, buna ihtiyacın yoktur ama yine sen ağlarsın bana.
  • چون بمیرم فضل تو خواهد گریست  ** از کرم گرچه ز حاجت او بریست 
  • Mezarımın başında çok oturursun. O güzel gözlerinden çok yaşlar akar. 2710
  • بر سر گورم بسی خواهد نشست  ** خواهد از چشم لطیفش اشک جست