English    Türkçe    فارسی   

6
2789-2813

  • Bu suretle de bir gönül, senin güzel gönül alışınla kanatlansın, uçsun, şu balçıktan kurtulsun!
  • تا ز دلداری خوب تو دلی  ** پر بر آرد بر پرد ز آب و گلی 
  • Ey Mısır azizi, ey ahdinde duran zat,mazlum Yusuf, senin zindanındadır. 2790
  • ای عزیز مصر و در پیمان درست  ** یوسف مظلوم در زندان تست 
  • Onu kurtarmak için çabucak bir rüya görüver, Tanrı, ihsan sahiplerini sever.
  • در خلاص او یکی خوابی ببین  ** زود که الله یحب المحسنین 
  • Yedi arık ve hasta öküz, yedi semiz öküzü yutmada.
  • هفت گاو لاغری پر گزند  ** هفت گاو فربهش را می‌خورند 
  • Yedi kuru ve çirkin beğenilmeyecek başak, yedi taze ve yemyeşil başağı otlamada.
  • هفت خوشه‌ی خشک زشت ناپسند  ** سنبلات تازه‌اش را می‌چرند 
  • Ey aziz, gönül Mısırında kıtlık başlıyor. Aman padişahım bunu caiz görme.
  • قحط از مصرش بر آمد ای عزیز  ** هین مباش ای شاه این را مستجیز 
  • Padişahım, senin hapsinde bir Yusuf’um ben. Lûtfet, beni kadınlardan kurtar. 2795
  • یوسفم در حبس تو ای شه نشان  ** هین ز دستان زنانم وا رهان 
  • Arşta oturup duruyordum. Anamın şehveti “inin” emri ile beni buraya attı.
  • از سوی عرشی که بودم مربط او  ** شهوت مادر فکندم که اهبطوا 
  • O tam yücelikten bir kocakarının hilesiyle rahim zindanına düştüm.
  • پس فتادم زان کمال مستتم  ** از فن زالی به زندان رحم 
  • Ruhu ta arştan bu yurda getirdi. Hasılı kadınların hilesi pek büyük.
  • روح را از عرش آرد در حطیم  ** لاجرم کید زنان باشد عظیم 
  • İnişim, önce de kadın yüzünden, sonra da kadın yüzünden. Ruhtum, nasıl oldu da bedene büründüm?
  • اول و آخر هبوط من ز زن  ** چونک بودم روح و چون گشتم بدن 
  • Ya bu düşkün Yusuf’un ağlayıp inlemesini duy, yahut o âşık Yakub’a merhamet et. 2800
  • بشنو این زاری یوسف در عثار  ** یا بر آن یعقوب بی‌دل رحم آر 
  • Kardeşlerimden mi feryat edeyim, kadınlardan mı? Âdem gibi cennetlerden düştüm ben!
  • ناله از اخوان کنم یا از زنان  ** که فکندندم چو آدم از جنان 
  • Kış yaprağı gibi soldum, çünkü vuslat cennetinde buğday yedim.
  • زان مثال برگ دی پژمرده‌ام  ** کز بهشت وصل گندم خورده‌ام 
  • Senin lûtfunu, ihsanını, o barış selâmını o güzel haberini duyunca,
  • چون بدیدم لطف و اکرام ترا  ** وآن سلام سلم و پیغام ترا 
  • Kötü göz değmesin diye ateşe çöreotu attım, fakat çöreotuma da kötü göz değdi.
  • من سپند از چشم بد کردم پدید  ** در سپندم نیز چشم بد رسید 
  • Önde de sonda da her kötü gözü def eden, ancak ve ancak mahmur gözlerindir. 2805
  • دافع هر چشم بد از پیش و پس  ** چشم‌های پر خمار تست و بس 
  • Padişahın kötü gözü, senin güzel gözlerin mat eder, mahveder; ne güzel ilâç bu.
  • چشم بد را چشم نیکویت شها  ** مات و مستاصل کند نعم الدوا 
  • Hattâ senin gözünden kimyalar erişti mi kötü göz bile iyi göz olur.
  • بل ز چشمت کیمیاها می‌رسد  ** چشم بد را چشم نیکو می‌کند 
  • Padişahın gözü, doğanın gözüne değdi mi doğan, yücelir, himmetli bir göze sahip olur.
  • چشم شه بر چشم باز دل زدست  ** چشم بازش سخت با همت شدست 
  • O bakıştan öyle bir himmete sahip olur ki, öyle yücelir ki artık erkek aslandan başka bir şey avlamaz olur.
  • تا ز بس همت که یابید از نظر  ** می‌نگیرد باز شه جز شیر نر 
  • Aslan da nedir ki? O mânevi yüce doğan, hem senin avındır, hem de seni avlar. 2810
  • شیر چه کان شاه‌باز معنوی  ** هم شکار تست و هم صیدش توی 
  • Din çayırında can doğanının ıslığı “Ben batan şeyleri sevmem” nâraları olur.
  • شد صفیر باز جان در مرج دین  ** نعره‌های لا احب الافلین 
  • Senin izinden uçup duran gönül doğanı da sayısız ihsanlarla uğradı, gözün, bir kerecik ona düştü.
  • باز دل را که پی تو می‌پرید  ** از عطای بی‌حدت چشمی رسید 
  • Burnu bir koku aldı, kulağı senin nağmelerini duydu. Her duygusu, muayyen olamayan nasipler elde etti.
  • یافت بینی بوی و گوش از تو سماع  ** هر حسی را قسمتی آمد مشاع