English    Türkçe    فارسی   

6
295-319

  • Ondan sonra sevgilim onun derdini gidermeyi bana bırak sen. Yalnız o ince eleyip sık dokuyan bir kere iyileşsin. 295
  • دفع او را دلبرا بر من نویس  ** هل که صحت یابد آن باریک‌ریس 
  • Kadın, o hasta köleye böyle söyleyince öyle ferahladı, öyle kabardı o köle ki âdeta yeryüzüne sığamaz oldu.
  • چون بگفت آن خسته را خاتون چنین  ** می‌نگنجید از تبختر بر زمین 
  • Semirdi, gelişti, benzine kan geldi, kırmızı güle döndü, binlerce şükürler etti.
  • زفت گشت و فربه و سرخ و شکفت  ** چون گل سرخ هزاران شکر گفت 
  • Bazen de, hanımcığım, diyordu, sakın bu bir düzen olmasın!
  • که گهی می‌گفت ای خاتون من  ** که مبادا باشد این دستان و فن 
  • Efendi, Ferec’i evlendiriyorum diye bir dâvet yaptı, eşini dostunu çağırdı.
  • خواجه جمعیت بکرد و دعوتی  ** که همی‌سازم فرج را وصلتی 
  • Gelenler de “Ferec, kutlu olsun” diye onu kandırmaktaydılar. 300
  • تا جماعت عشوه می‌دادند و گان  ** که ای فرج بادت مبارک اتصال 
  • Ferec, bu sözleri duyunca artık kızı alacağına iyice inandı. Büsbütün iyileşti, hastalığı kökünden geçti gitti.
  • تا یقین‌تر شد فرج را آن سخن  ** علت از وی رفت کل از بیخ و بن 
  • Ondan sonra gerdek gecesi bir oğlanı kadın kılığına soktular.
  • بعد از آن اندر شب گردک به فن  ** امردی را بست حنی هم‌چو زن 
  • Elini, bileğini gelinler gibi kınaladılar. Âdeta ona tavuk gösterip horoz verdiler.
  • پر نگارش کرد ساعد چون عروس  ** پس نمودش ماکیان دادش خروس 
  • Başını bağladılar, gelinler gibi elbiseler giydirdiler, gürbüz oğlanı kadın kıyafetine sokup koyverdiler.
  • مقنعه و حله‌ی عروسان نکو  ** کنگ امرد را بپوشانید او 
  • Efendi halvet zamanı derhal mumu üfledi. Hintli köle öyle güçlü kuvvetli bir oğlanla yalnız kaldı. 305
  • شمع را هنگام خلوت زود کشت  ** ماند هندو با چنان کنگ درشت 
  • Oğlan, köleye saldırınca Hintlicik, feryada başladı ama dışarıdaki def gürültüsünden sesini kimse duymuyordu ki.
  • هندوک فریاد می‌کرد و فغان  ** از برون نشنید کس از دف‌زنان 
  • Def çalması, el çırpması, kadın ve erkeğin naraları, onun sesini boğuyordu.
  • ضرب دف و کف و نعره‌ی مرد و زن  ** کرد پنهان نعره‌ی آن نعره‌زن 
  • Oğlan, sabaha kadar o Hintli köleceğizi berbat edip durdu. Köle, âdeta köpeğin önündeki un torbasına döndü.
  • تا به روز آن هندوک را می‌فشارد  ** چون بود در پیش سگ انبان آرد 
  • Sabahleyin tas ve büyük bir bohça getirdiler. Ferec damatlar gibi güvey hamamına gitti.
  • زود آوردند طاس و بوغ زفت  ** رسم دامادان فرج حمام رفت 
  • Gitti ama bitkin bir haldeydi. Ardı, külhancıların yırtık peştamalına dönmüştü. 310
  • رفت در حمام او رنجور جان  ** کون دریده هم‌چو دلق تونیان 
  • Zavallı hamamdan dönünce efendinin kızı, gelin gibi odaya geçip oturdu.
  • آمد از حمام در گردک فسوس  ** پیش او بنشست دختر چون عروس 
  • Anası, köle, kızı gündüzün sınamaya kalkmasın diye oracıkta beklemekteydi.
  • مادرش آنجا نشسته پاسبان  ** که نباید کو کند روز امتحان 
  • Köle, bir müddet kinle kıza baktı da sonra ellerinin on parmağını da ona doğru sallayıp dedi ki:
  • ساعتی در وی نظر کرد از عناد  ** آنگهان با هر دو دستش ده بداد 
  • Dilerim kimse seninle buluşmasın, senin gibi kötü ve pis bir geline düşmesin.
  • گفت کس را خود مبادا اتصال  ** با چو تو ناخوش عروس بدفعال 
  • Gündüzün yüzün, kadınlar gibi ter-ü taze, geceleyin çirkin aletin, eşek aletinden beter. 315
  • روز رویت روی خاتونان تر  ** کیر زشتت شب بتر از کیر خر 
  • İşte şu âlemin bütün nimetleri, uzaktan pek hoştur ama yaklaştı mı sınamadan ibarettir.
  • هم‌چنان جمله نعیم این جهان  ** بس خوشست از دور پیش از امتحان 
  • Uzaktan su görünür ,yanına vardın mı görürsün ki serapmış.
  • می‌نماید در نظر از دور آب  ** چون روی نزدیک باشد آن سراب 
  • O kokmuş bir kocakarıdır ama çok cilvelidir, kendisini yeni bir gelin gibi gösterir.
  • گنده پیرست او و از بس چاپلوس  ** خویش را جلوه کند چون نو عروس 
  • Sakın onun yüzündeki boyaya aldanma; aman, onun zehirle karışık şerbetini tatmaya kalkışma.
  • هین مشو مغرور آن گلگونه‌اش  ** نوش نیش‌آلوده‌ی او را مچش