English    Türkçe    فارسی   

6
3153-3177

  • Sendeki çirkin huy, onda göründü. Çünkü o, sana bir aynadır âdeta.
  • خلق زشتت اندرو رویت نمود  ** که ترا او صفحه‌ی آیینه بود 
  • Güzelim aynada çirkinliğini görünce aynaya saldırma.
  • چونک قبح خویش دیدی ای حسن  ** اندر آیینه بر آیینه مزن 
  • Mesela yüce yıldız, suya vurur. Sen de yıldızın aksine toprak atarsın. 3155
  • می‌زند بر آب استاره‌ی سنی  ** خاک تو بر عکس اختر می‌زنی 
  • Bir kutsuz yıldız bizim kutluluğumuzu alt etmek için suya geldi mi dersin.
  • کین ستاره‌ی نحس در آب آمدست  ** تا کند او سعد ما را زیردست 
  • O aksi, yıldız sanır, kapansın diye üstüne toprak atar durursun.
  • خاک استیلا بریزی بر سرش  ** چونک پنداری ز شبهه اخترش 
  • Akis gizlenir, gayb âlemine gider. Sanırsın ki yıldız da söndü.
  • عکس پنهان گشت و اندر غیب راند  ** تو گمان بردی که آن اختر نماند 
  • O kutsuz yıldız, gökyüzündedir. Başını o tarafa kaldırmak lâzım.
  • آن ستاره‌ی نحس هست اندر سما  ** هم بدان سو بایدش کردن دوا 
  • Hattâ gönlü, mekânsızlık mekânına bağlamak gerek. Burada zuhur eden yomsuzluk, o mekânsızlık âleminin bir aksinden ibarettir. 3160
  • بلک باید دل سوی بی‌سوی بست  ** نحس این سو عکس نحس بی‌سو است 
  • Vergiyi Tanrı vergisi, ihsanı Tanrı ihsanı bil. Çünkü bu aksi, beş duygu âlemiyle altı cihet âlemine veren odur.
  • داد داد حق شناس و بخششش  ** عکس آن دادست اندر پنج و شش 
  • Aşağılık kimselerin ihsanı, kumdan artık bile olsa yine sen ölürsün, o vergiler senden arda kalır.
  • گر بود داد خسان افزون ز ریگ  ** تو بمیری وآن بماند مردریگ 
  • Akis, gözde ne kadar kalabilir ki? Ey eğri gören, aslı görmeyi kendine hüner yap.
  • عکس آخر چند پاید در نظر  ** اصل بینی پیشه کن ای کژنگر 
  • Tanrı, yalvarıp yakaranlara ihsanda bulundu mu onlara ihsan ettiği şeylerle beraber uzun bir ömür bağışlar.
  • حق چو بخشش کرد بر اهل نیاز  ** با عطا بخشیدشان عمر دراز 
  • Nimeti de ebedîdir onun, nimet ettiği de ebedîlik verir. O, ölüleri bile diriltir, ona baş vurun! 3165
  • خالدین شد نعمت و منعم علیه  ** محیی الموتاست فاجتازوا الیه 
  • Tanrı, lûtfetti mi o lûtuf, can gibi sana karışır, seninle bir olur. Âdeta sen o olursun, o, sen olur.
  • داد حق با تو در آمیزد چو جان  ** آنچنان که آن تو باشی و تو آن 
  • Sende ekmek ve suya iştah yoksa bu ikisi de olmaksızın sana tertemiz bir rızk verir yine.
  • گر نماند اشتهای نان و آب  ** بدهدت بی این دو قوت مستطاب 
  • Semizliğin gittiyse Tanrı, gayb âleminden lûtfeder, sana zayıflıkta bir gizli semizlik, şişmanlık verir.
  • فربهی گر رفت حق در لاغری  ** فربهی پنهانت بخشد آن سری 
  • O peri ve cine kokuyu gıda etmiş, meleklere can gıdası vermiştir.
  • چون پری را قوت از بو می‌دهد  ** هر ملک را قوت جان او می‌دهد 
  • Can nedir ki ona dayanıyorsun? Tanrı kendi aşkı ile seni diriltir. 3170
  • جان چه باشد که تو سازی زو سند  ** حق به عشق خویش زنده‌ت می‌کند 
  • Ondan aşk diriliği iste, can isteme. O rızkı iste, ekmek dileme.
  • زو حیات عشق خواه و جان مخواه  ** تو ازو آن رزق خواه و نان مخواه 
  • Halkı su gibi arı duru bil. O suya akseden, ululuk ıssı Tanrı’nın sıfatlarıdır.
  • خلق را چون آب دان صاف و زلال  ** اندر آن تابان صفات ذوالجلال 
  • Onların bilgileri, adaletleri, lûtufları akar suya aksetmiş yıldıza benzer.
  • علمشان و عدلشان و لطفشان  ** چون ستاره‌ی چرخ در آب روان 
  • Padişahlar, Tanrı saltanatına mazhardır; bilgi sahipleri, Tanrı bilgisinin aynasıdır.
  • پادشاهان مظهر شاهی حق  ** فاضلان مرآت آگاهی حق 
  • Zamanlar geçti gitti. Bu yeni bir zaman. Ay, o ay ama su, o su değil. 3175
  • قرنها بگذشت و این قرن نویست  ** ماه آن ماهست آب آن آب نیست 
  • Adalet, o adalet. Bilgi de, o bilgi. Fakat o zamanlarda gelip geçen ümmetler, geldiler geçtiler.
  • عدل آن عدلست و فضل آن فضل هم  ** لیک مستبدل شد آن قرن و امم 
  • Ey akıllı er, zamanlar, zamanların üstüne geldi; hepsi be birer birer bir teviye gelip geçti. Fakat şu mânalar, daimi ve hep o.
  • قرنها بر قرنها رفت ای همام  ** وین معانی بر قرار و بر دوام