English    Türkçe    فارسی   

6
323-347

  • Fakat beylik, vezirlik ve padişahlık adı, hakikatte ölümdür, derttir, can vermedir.
  • نام میری و وزیری و شهی  ** در نهانش مرگ و درد و جان‌دهی 
  • Kul ol da yeryüzünde at gibi yürü. Cenaze gibi kimsenin boynuna binme.
  • بنده باش و بر زمین رو چون سمند  ** چون جنازه نه که بر گردن برند 
  • Allah nimetine küfranda bulunan, ister ki herkes, kendisini yüklesin de ölüyü mezara götürür gibi götürsünler. 325
  • جمله را حمال خود خواهد کفور  ** چون سوار مرده آرندش به گور 
  • Rüyada kimi tabuta binmiş, götürülüyor görürsen yüce mertebeli büyük mevkili bir adam olur.
  • بر جنازه هر که را بینی به خواب  ** فارس منصب شود عالی رکاب 
  • Çünkü o tabut, halkın boynuna bir yüktür. Bu büyükler de halkın boynuna yük korlar, yük olurlar.
  • زانک آن تابوت بر خلقست بار  ** بار بر خلقان فکندند این کبار 
  • Yükünü herkese yükleme, kendine yükle. Baş olmayı az iste, yoksulluk daha iyidir.
  • بار خود بر کس منه بر خویش نه  ** سروری را کم طلب درویش به 
  • Halkın boynuna binme de ayaklarına nikris illeti gelmesin.
  • مرکب اعناق مردم را مپا  ** تا نیاید نقرست اندر دو پا 
  • Sonunda iki elinle bu biniciliğin alnını karışlarsın, fakat şimdi bir şehre benzemedesin. Şehre benziyorsun ama hakikatte bir yıkık köysün sen! 330
  • مرکبی را که آخرش تو ده دهی  ** که به شهری مانی و ویران‌دهی 
  • Şimdi bir şehir görünürken varlığından bez de pılını pırtını yıkık yerde çözme.
  • ده دهش اکنون که چون شهرت نمود  ** تا نباید رخت در ویران گشود 
  • Şimdi yüzlerce bağa, bahçeye sahipken vazgeç varlıktan da âciz ve yıkık yere tapar bir hale gelmeyesin.
  • ده دهش اکنون که صد بستانت هست  ** تا نگردی عاجز و ویران‌پرست 
  • Peygamber, Allah’dan cenneti istiyorsan kimseden bir şey isteme.
  • گفت پیغامبر که جنت از اله  ** گر همی‌خواهی ز کس چیزی مخواه 
  • Kimseden bir şey istemezsen ben kefilim, cennete de girersin, Allahya da ulaşırsın dedi.
  • چون نخواهی من کفیلم مر ترا  ** جنت الماوی و دیدار خدا 
  • Bunu duyan sahabe de şu kefillik yüzünden öyle ayarı tam bir hale geldi ki bir gün ata binmiş, bir yere gidiyordu. 335
  • آن صحابی زین کفالت شد عیار  ** تا یکی روزی که گشته بد سوار 
  • Elinden kamçısı düştü. Attan inip kendisi aldı, kimseden istemedi.
  • تازیانه از کفش افتاد راست  ** خود فرو آمد ز کس آنرا نخواست 
  • Çünkü Allah, bir şey verdi mi iyidir, kimseye kötü bir şey vermez. O, bilir ve adamın dileğini insan istemeden verir.
  • آنک از دادش نیاید هیچ بد  ** داند و بی‌خواهشی خود می‌دهد 
  • Fakat Allah emri ile dilersen caizdir. Çünkü o çeşit istek, peygamberlerin yoludur.
  • ور به امر حق بخواهی آن رواست  ** آنچنان خواهش طریق انبیاست 
  • Sevgili emredince kötü kalmaz. Küfür onun için olursa iman kesilir.
  • بد نماند چون اشارت کرد دوست  ** کفر ایمان شد چون کفر از بهر اوست 
  • Onun emri ile olan kötülük, bütün âlem iyiliklerinden üstündür. 340
  • هر بدی که امر او پیش آورد  ** آن ز نیکوهای عالم بگذرد 
  • Sedefin kabuğu paralanırsa ilenme, onda yüz binlerce inci vardır.
  • زان صدف گر خسته گردد نیز پوست  ** ده مده که صد هزاران در دروست 
  • Bu sözün sonu gelmez, dön de padişaha gel. Doğan kuşuna benze.
  • این سخن پایان ندارد بازگرد  ** سوی شاه و هم‌مزاج بازگرد 
  • Halis altın gibi dükkâna çık da ilenmeden, kınamadan kurtul.
  • باز رو در کان چو زر ده‌دهی  ** تا رهد دستان تو از ده‌دهی 
  • Bir suret, gönüle girdi mi insan, sonunda nedamete düşer, o suretten bezer.
  • صورتی را چون بدل ره می‌دهند  ** از ندامت آخرش ده می‌دهند 
  • Sonunda herkes, kapıldığı suretten tövbe eder, fakat yine unutuş gelir, onu o yana çeker. 345
  • توبه می‌آرند هم پروانه‌وار  ** باز نسیان می‌کشدشان سوی کار 
  • Pervane gibi uzaktan o ateşi nur görür, yükünü o tarafa çeker.
  • هم‌چو پروانه ز دور آن نار را  ** نور دید و بست آن سو بار را 
  • Fakat geldi mi kanadı yanıp kaçar. Kaçar ama çocuklar gibi yine gelir, yaraya tuz eker.
  • چون بیامد سوخت پرش را گریخت  ** باز چون طفلان فتاد و ملح ریخت