English    Türkçe    فارسی   

6
3263-3287

  • Hâsılı o garip de velinimetinin mezarına gelince ağlayıp inlemeye koyuldu.
  • چون به گور آن ولی‌نعمت رسید  ** گشت گریان زار و آمد در نشید 
  • Dedi ki: ey her yoksulun dayandığı güvendiği zat. Ey himmeti umulan ey yolda kalanların imdadına erişen!
  • گفت ای پشت و پناه هر نبیل  ** مرتجی و غوث ابناء السبیل 
  • Ey rızıklarımız için gam yiyen bizi hatırlayan ey ihsanı, lûtfu, Tanrı rızkı gibi umumi olan! 3265
  • ای غم ارزاق ما بر خاطرت  ** ای چو رزق عام احسان و برت 
  • Ey yoksullara aşiret ve ana baba olan ey onlara geçinmek harcanmak ve borçlarını vermek için ana baba gibi yardım eden!
  • ای فقیران را عشیره و والدین  ** در خراج و خرج و در ایفاء دین 
  • Ey deniz gibi yakınlarına inci uzaklarına yağmur hediye eden!
  • ای چو بحر از بهر نزدیکان گهر  ** داده و تحفه سوی دوران مطر 
  • Ey güneş, sırtımız senin hararetinle ısınmıştı. Her köşkün parlaklığı sendendi, her yıkık yerin definesi sendin.
  • پشت ما گرم از تو بود ای آفتاب  ** رونق هر قصر و گنج هر خراب 
  • Kaşının çatıldığını kimsecikler görmemişti ey Mikâil gibi rızık ve azık veren!
  • ای در ابرویت ندیده کس گره  ** ای چو میکائیل راد و رزق‌ده 
  • 3270.Ey gönlü gayb deniziyle birleşmiş, ey ihsanı Kaf dağında gayp Anka’sı kesilmiş zat! 3270
  • ای دلت پیوسته با دریای غیب  ** ای به قاف مکرمت عنقای غیب 
  • İhsan ederken malımdan ne gitti acaba diye aklına bir şeycikler gelmezdi. Himmetinin yüce tavanı bir kere olsun yarılmadı senin.
  • یاد ناورده که از مالم چه رفت  ** سقف قصد همتت هرگز نکفت 
  • Her ay her yıl ben de benim gibi yüzlerce kişi de senin soyun sopun olmuştu âdeta.
  • ای من و صد هم‌چو من در ماه و سال  ** مر ترا چون نسل تو گشته عیال 
  • Paramız, soyumuz, varımız, yoğumuz… Adımız, sanımız, bahtımız, devletimiz sendin.
  • نقد ما و جنس ما و رخت ما  ** نام ما و فخر ما و بخت ما 
  • Sen ölmedin, bizim nazımız, bizim devletimiz, bizim gemimiz, bizim verilegelen rızkımız öldü.
  • تو نمردی ناز و بخت ما بمرد  ** عیش ما و رزق مستوفی بمرد 
  • Sen mecliste de ihsan ve keremde de bir kişiydin ama bine bedeldin. İhsan esnasında yüzlerce Hatem’din âdeta. 3275
  • واحد کالالف در رزم و کرم  ** صد چو حاتم گاه ایثار نعم 
  • Hatem, cansız şeyi ölü gönüllü adama verir, sayılı birkaç ceviz ihsan ederdi.
  • حاتم ار مرده به مرده می‌دهد  ** گردگان‌های شمرده می‌دهد 
  • Sense her solukta öyle bir hayat bağışlamadasın ki onun güzelliğini anlatmaya ömür yetmez.
  • تو حیاتی می‌دهی در هر نفس  ** کز نفیسی می‌نگنجد در نفس 
  • Sen, ebedî bir haya,t tükenmez ve sayılmaz altınlar bağışlarsın.
  • تو حیاتی می‌دهی بس پایدار  ** نقد زر بی‌کساد و بی‌شمار 
  • Ey gökyüzünün, civarına secde ettiği zat ! Bir huyuna bile mirasçı yok senin.
  • وارثی نا بوده یک خوی ترا  ** ای فلک سجده کنان کوی ترا 
  • Lûtfun halka çobanlık etmede gam kurtundan korumada… Tanrı Kelim’i gibi, merhametli bir çoban hem de. 3280
  • خلق را از گرگ غم لطفت شبان  ** چون کلیم الله شبان مهربان 
  • Tanrı Kelim’i çobanlık ederken sürüden bir koyun kaçmıştı. Musa peşine düştü koşmaya başladı çarıklarını çıkardı ayaklarının altı şişti kabardı.
  • گوسفندی از کلیم الله گریخت  ** پای موسی آبله شد نعل ریخت 
  • Akşama kadar onu aradı. Koyun da gözünden kayboldu.
  • در پی او تا به شب در جست و جو  ** وان رمه غایب شده از چشم او 
  • Fakat nihayet koyun yorulup kaldı, Tanrı Kelim’i de onu yakaladı.
  • گوسفند از ماندگی شد سست و ماند  ** پس کلیم الله گرد از وی فشاند 
  • Merhametle arkasını, başını okşamaya anası gibi onu sevmeye koyuldu.
  • کف همی‌مالید بر پشت و سرش  ** می‌نواخت از مهر هم‌چون مادرش 
  • Bir parçacık bile öfkelenmedi, kızmadı. Yalnız sevdi, acıdı, gözünden yaşlar döküldü. 3285
  • نیم ذره طیرگی و خشم نی  ** غیر مهر و رحم و آب چشم نی 
  • Dedi ki: Tutalım bana acımadın kendi kendine neden zulmettin?
  • گفت گیرم بر منت رحمی نبود  ** طبع تو بر خود چرا استم نمود 
  • Tanrı, o anda meleklere dedi ki. Peygamberliğe Musa yaraşır.
  • با ملایک گفت یزدان آن زمان  ** که نبوت را نمی‌زیبد فلان