English    Türkçe    فارسی   

6
3311-3335

  • Acaba o şekerler saçan dudak nerede? O güzel cevapların, o sırların hani?
  • ای عجب کو لعل شکربار تو  ** وان جوابات خوش و اسرار تو 
  • O şeker çiğneyen akik dudaklar, o müşküllerimizdeki kilitlerin anahtarı ne oldu?
  • ای عجب کو آن عقیق قندخا  ** آن کلید قفل مشکل‌های ما 
  • Nerede o zülfikar gibi sözler, nerede o akılları kararsız bir hale getiren laflar?
  • ای عجب کو آن دم چون ذوالفقار  ** آنک کردی عقل‌ها را بی‌قرار 
  • Yuvasını arayan kumru gibi niceye bir “ Kü- Kü nerede, nerede” deyip duracaksın?
  • چند هم‌چون فاخته کاشانه‌جو  ** کو و کو و کو و کو و کو و کو 
  • Nerede? Rahmet sıfatlarının bulunduğu yerde Kudretten arılıktan akıldan ve anlayıştan ibaret olan alemde? 3315
  • کو همان‌جا که صفات رحمتست  ** قدرتست و نزهتست و فطنتست 
  • Nerede olacak? Aslanın daima ormanda oluşu gibi o da gönlüyle düşüncesinin daima bulunduğu alemde.
  • کو همان‌جا که دل و اندیشه‌اش  ** دایم آن‌جا بد چو شیر و بیشه‌اش 
  • Nerede olacak Kadının erkeğin dert ve mihnet zamanı ümit bağladığı cihanda.
  • کو همان‌جا که امید مرد و زن  ** می‌رود در وقت اندوه و حزن 
  • Nerede olacak? İnsan hastalanınca sıhhat ümidiyle göz diktiği yerde.
  • کو همان‌جا که به وقت علتی  ** چشم پرد بر امید صحتی 
  • Bir kötülüğü gidermek için yalvardığın bir harmanı savurmak bir gemiyi sürmek için rüzgar beklediğin alemde.
  • آن طرف که بهر دفع زشتیی  ** باد جویی بهر کشت و کشتیی 
  • Gönlün işaret ettiği dilin “ Ey o” diye dile getirdiği yerde. 3320
  • آن طرف که دل اشارت می‌کند  ** چون زبان یا هو عبارت می‌کند 
  • Nereden, nerede diye aramaya lüzum yok, Tanrıyla iste, keşke ben de çulhalar gibi hep mekik deyip dursam bu sırrı bilen aklı dileseydim.
  • او مع‌الله است بی کو کو همی  ** کاش جولاهانه ماکو گفتمی 
  • Aklımız doğuyu da görür batıyı da. Akıldan ruhlara yüzlerce çeşit şimşekler çakar.
  • عقل ما کو تا ببیند غرب و شرق  ** روح‌ها را می‌زند صد گونه برق 
  • O, köpüklü bir denizle beraber kabardı, kıyıyı kapladı. Sonra denizle beraber çekildi. Kıyıyı kaplayışı geçti, çekilişi kaldı!
  • جزر و مدش بد به بحری در زبد  ** منتهی شد جزر و باقی ماند مد 
  • Dokuz bin altın borcum var. elimden tutanım yok. Elimde yalnız bütün şehirden toplanmış yüz altın var, işte bu kadar!
  • نه هزارم وام و من بی دست‌رس  ** هست صد دینار ازین توزیع و بس 
  • Tanrı, seni çekti aldı. Ben bu kargaşalıklar içinde kaldım. Ey toprağı bile güzel zat, ümitsiz bir halde gidiyorum. 3325
  • حق کشیدت ماندم در کش‌مکش  ** می‌روم نومید ای خاک تو خوش 
  • Seni hasretinle iştiyakınla dolu olan kuluna bir himmet et ey yüzü de eli de himmeti de kutlu zat!
  • همتی می‌دار در پر حسرتت  ** ای همایون روی و دست و همتت 
  • Kaynağın, ırmakların başına geldim, fakat orada su yerine kan buldum.
  • آمدم بر چشمه و اصل عیون  ** یافتم در وی به جای آب خون 
  • Gök, o gök, fakat ay ışığı o ay ışığı değil. Irmak o ırmak, fakat su o su değil!
  • چرخ آن چرخست آن مهتاب نیست  ** جوی آن جویست آب آن آب نیست 
  • İhsan sahipleri var ama o tertemiz ihsan sahibi nerede? Yıldızlar var ama hani o güneş?
  • محسنان هستند کو آن مستطاب  ** اختران هستند کو آن آفتاب 
  • Ey saygı değer zat, en Tanrı’ya gittin, bari ben de Tanrıya gideyim. 3330
  • تو شدی سوی خدا ای محترم  ** پس به سوی حق روم من نیز هم 
  • Bütün devirlerde gelip geçenlerin toplandıkları yer, bayrağın dibidir, orası ne güzel bir topluluk yeridir. Tanrı “ Her şey tapımızda toplanır” der. Tanrı topluluk yeridir.
  • مجمع و پای علم ماوی القرون  ** هست حق کل لدینا محضرون 
  • Resimler ister haberdar olsunlar, ister olmasınlar, hepsi de ressamın elinde toplanır.
  • نقش‌ها گر بی‌خبر گر با خبر  ** در کف نقاش باشد محتصر 
  • O nişansız Tanrı anbean onların düşünce sahifesinde bir şeyler yazar, yazdıklarından bir kısmını siler durur.
  • دم به دم در صفحه‌ی اندیشه‌شان  ** ثبت و محوی می‌کند آن بی‌نشان 
  • İnsanı kızdırır, hoşnutluğu giderir, nekesliği getirir, cömertliği giderir.
  • خشم می‌آرد رضا را می‌برد  ** بخل می‌آرد سخا را می‌برد 
  • Aklım fikrim, zihnim yarım lahza bile bu yazıyı bozmadan hali değil. 3335
  • نیم لحظه مدرکاتم شام و غدو  ** هیچ خالی نیست زین اثبات و محو