English    Türkçe    فارسی   

6
3361-3385

  • Bu pusuyu akıl da görmez can da. Ben göremiyorum sen görebiliyorsan gör.
  • عقل محجوبست و جان هم زین کمین  ** من نمی‌بینم تو می‌توانی ببین 
  • Harzemşah, gezintiden dönünce saltanat erkanının ileri gelenlerine sırrını açtı.
  • چونک خوارمشه ز سیران باز گشت  ** با خواص ملک خود هم‌راز گشت 
  • Derhal, çavuşlara o atı. Beyden alıp getirmelerini emretti.
  • پس به سرهنگان بفرمود آن زمان  ** تا بیارند اسپ را زان خاندان 
  • Çavuşlar ateş gibi koşup vardılar. Dağ gibi olan o bey yüne döndü adeta.
  • هم‌چو آتش در رسیدند آن گروه  ** هم‌چو پشمی گشت امیر هم‌چو کوه 
  • Dertten elemden canı ağzına geldi. imadülmülk’ten başka derdine derman olacak kimseyi göremedi. 3365
  • جانش از درد و غبین تا لب رسید  ** جز عمادالملک زنهاری ندید 
  • İmadülmülk onun bayrağıydı. Herkes onun altına gelirdi; her zulüm gören dertten ölüm haline gelen koşar, ona başvururdu.
  • که عمادالملک بد پای علم  ** بهر هر مظلوم و هر مقتول غم 
  • Ulular içinde ondan daha saygılısı ondan daha üstünü yoktu. Padişahın tapısında adeta bir peygamberdi.
  • محترم‌تر خود نبد زو سروری  ** پیش سلطان بود چون پیغامبری 
  • Vezirliğe tamahı yoktu. Soyu sopu temizdi zahitti, ibadet ehliydi, geceleri kalkar, Tanrıya ibadette bulunurdu, cömertlikte de sanki bir hatemdi.
  • بی‌طمع بود او اصیل و پارسا  ** رایض و شب‌خیز و حاتم در سخا 
  • Rey ve tedbiri pek kutluydu. Her hususta reyi sınanmıştı.
  • بس همایون‌رای و با تدبیر و راد  ** آزموده رای او در هر مراد 
  • Can vermede de cömertti. Mal vermede de. Yeni ay gibi gayb güneşini dilerdi. 3370
  • هم به بذل جان سخی و هم به مال  ** طالب خورشید غیب او چون هلال 
  • Beylikte garipti kimsesizdi. Yokluk ve Tanrı sevgisi sıfatlarında gizlenmişti.
  • در امیری او غریب و محتبس  ** در صفات فقر وخلت ملتبس 
  • Her ihtiyaç sahibine baba gibiydi. Padişahın tapısında şefaatçiydi her zararı def ederdi.
  • بوده هر محتاج را هم‌چون پدر  ** پیش سلطان شافع و دفع ضرر 
  • Kötüleri, Tanrı hilmi gibi örterdi. Hasılı huyu halkın huyundan bambaşka ve tamamıyla aykırıydı.
  • مر بدان را ستر چون حلم خدا  ** خلق او بر عکس خلقان و جدا 
  • Kaç kere vezirliği bırakıp ibadet için yalnızca dağlara yönelmişti de padişah yüzlerce niyazlarda bulunarak onu önlemişti.
  • بارها می‌شد به سوی کوه فرد  ** شاه با صد لابه او را دفع کرد 
  • Her an yüzlerce suça şefaat etse padişah ondan utanır şefaatini kabul ederdi. 3375
  • هر دم ار صد جرم را شافع شدی  ** چشم سلطان را ازو شرم آمدی 
  • O bey adalet ve insaf sahibi imadülmülk’ ün yanına baş açık bir halde koştu, başına topraklar serpiyordu.
  • رفت او پیش عماد الملک راد  ** سر برهنه کرد و بر خاک اوفتاد 
  • Dedi ki : Haremde neyim var neyim yoksa hepsini alsın yağmacılara buyursun, varımı yoğumu yağma ettirsin.
  • که حرم با هر چه دارم گو بگیر  ** تا بگیرد حاصلم را هر مغیر 
  • Fakat şu bir tek at yok mu o benim canımdır. Ey beni seven hayrımı isteyen! İyice bil ki onu alırsa öldüm ben.
  • این یکی اسپست جانم رهن اوست  ** گر برد مردم یقین ای خیردوست 
  • Bu atı elimden alırsa muhakkak biliyorum ki yaşayamam artık.
  • گر برد این اسپ را از دست من  ** من یقین دانم نخواهم زیستن 
  • Tanrı sana bu yakınlığı ihsan etmiş ey Mesih hemen elinle başımı okşa. 3380
  • چون خدا پیوستگیی داده است  ** بر سرم مال ای مسیحا زود دست 
  • Kadına da sabrederim, altınım akarım gitse de aldırmam. Bu ne uydurma laf, ne de hile.
  • از زن و زر و عقارم صبر هست  ** این تکلف نیست نی تزویریست 
  • Eğer inanmazsan bu hararetimi yalan sanırsan hazırım, sına; sözü doğru mu yalan mı anla!
  • اندرین گر می‌نداری باورم  ** امتحان کن امتحان گفت و قدم 
  • İmadülmülk bu hali gördü gözleri yaşardı, ağladı. Gözlerini silerek perişan bir halde padişahın tapısına koştu.
  • آن عمادالملک گریان چشم‌مال  ** پیش سلطان در دوید آشفته‌حال 
  • Padişahın huzurunda durdu. Ağzını yumdu, fakat içinden kulların Tanrısına gizlice yalvarıyordu.
  • لب ببست و پیش سلطان ایستاد  ** راز گویان با خدا رب العباد 
  • Ayakta duruyor fakat sultanının içinden geçirdiği şeyleri duyuyordu. Gönlünden şunları düşünmekte Tanrıya şöyle niyaz etmekteydi: 3385
  • ایستاده راز سلطان می‌شنید  ** واندرون اندیشه‌اش این می‌تنید