English    Türkçe    فارسی   

6
3392-3416

  • Akıllıların çoğu düşünceye daldığı zaman yarasa gibi karanlığı sever.
  • لیک اغلب هوش‌ها در افتکار  ** هم‌چو خفاشند ظلمت دوستدار 
  • Geceleyin yarasa, bir kurtcağız yese, o kurtu bile can güneşi beslemiş, yetiştirmiştir.
  • در شب ار خفاش کرمی می‌خورد  ** کرم را خورشید جان می‌پرورد 
  • Yarasa geceleyin o kurtu yiyip sarhoş olduysa, kurt, yine güneş yüzünden canlanmıştır.
  • در شب ار خفاش از کرمیست مست  ** کرم از خورشید جنبنده شدست 
  • Işığı, aydınlığı meydana getiren güneş, düşmanını bile doyurmadadır. 3395
  • آفتابی که ضیا زو می‌زهد  ** دشمن خود را نواله می‌دهد 
  • Fakat yarasa olmayan iri doğan kuşunun açık gözü doğru yolu görür, aydındır.
  • لیک شهبازی که او خفاش نیست  ** چشم بازش راست‌بین و روشنیست 
  • O da yarasa gibi geceleyin gelişmek istese o vakit güneş, edebe sokmak için kulağını çeker.
  • گر به شب جوید چو خفاش او نمو  ** در ادب خورشید مالد گوش او 
  • Der ki. Tutalım o inatçı yarasanın bir illeti var, ya sana ne oldu?
  • گویدش گیرم که آن خفاش لد  ** علتی دارد ترا باری چه شد 
  • Sana bir dert vereyim, seni bir zahmete sokayım da bir daha güneşten çekinmeyesin!
  • مالشت بدهم به زجر از اکتیاب  ** تا نتابی سر دگر از آفتاب 
  • Yusuf-u Sıddıyk’ın Tanrı rahmet etsin, Tanrı’dan başkasından yardım istemesi ve “Beni efendine söyle” demesi yüzünden zindanda beş küsur yıl kalması ve bu sözünün cezasını çekmesi
  • ماخذه‌ی یوسف صدیق صلوات‌الله علیه به حبس بضع سنین به سبب یاری خواستن از غیر حق و گفتن اذکرنی عند ربک مع تقریره 
  • Yusuf da, zindanda bulunan birisine yalvardı, yakardı. 3400
  • آنچنان که یوسف از زندانیی  ** با نیازی خاضعی سعدانیی 
  • Ondan yardım diledi, dedi ki: Buradan çıkınca ve Padişahın tapısında işin düzelince,
  • خواست یاری گفت چون بیرون روی  ** پیش شه گردد امورت مستوی 
  • O azizin huzurunda beni an, halimi söyle de beni bu hapisten kurtarsın.
  • یاد من کن پیش تخت آن عزیز  ** تا مرا هم وا خرد زین حبس نیز 
  • Hiç sıkıntı içinde bulunan bir mahpus nasıl olur da başka bir mahpusu kurtarabilir?
  • کی دهد زندانیی در اقتناص  ** مرد زندانی دیگر را خلاص 
  • Dünyadakilerin hepsi de mahpustur. Zindandadır. Şu fani dünyada ölümü bekleyip dururlar.
  • اهل دنیا جملگان زندانیند  ** انتظار مرگ دار فانیند 
  • Pek nadirdir öyle bir adam ki bedeni zindanda ruhu yedinci kat gökte olsun. 3405
  • جز مگر نادر یکی فردانیی  ** تن بزندان جان او کیوانیی 
  • Hasılı Yusuf da o adamı kendine yardımcı gördüğünden zindanda beş küsur yıl kaldı.
  • پس جزای آنک دید او را معین  ** ماند یوسف حبس در بضع سنین 
  • Şeytan, o adamın aklından Yusuf’u çıkardı, gönlünden Yusuf’un sözünü kaybetti.
  • یاد یوسف دیو از عقلش سترد  ** وز دلش دیو آن سخن از یاد برد 
  • O güzel huyludan böyle bir suç meydana geldiği için adalet sahibi Tanrı, onu yıllarca zindanda bıraktı.
  • زین گنه کامد از آن نیکوخصال  ** ماند در زندان ز داور چند سال 
  • Adalet güneşinin ne kusuru oldu ki sen, yarasa gibi karanlıklara düştün?
  • که چه تقصیر آمد از خورشید داد  ** تا تو چون خفاش افتی در سواد 
  • Denizden, buluttan ne kusur meydana geldi ki sen, kumdan seraptan yardım istiyorsun? 3410
  • هین چه تقصیر آمد از بحر و سحاب  ** تا تو یاری خواهی از ریگ و سراب 
  • Halk, aklı ermeyenler, yarasa tabiatındadırlar. Onlar geçici şeylere başvururlar, kendileri gibi her şeyleri gelgeçtir. Fakat ey Yusuf, senin bari gözün açık.
  • عام اگر خفاش طبعند و مجاز  ** یوسفا داری تو آخر چشم باز 
  • Bir yarasa, karanlıklara başvurur, olmayacak şeylere müracaat eder.Fakat padişah doğanın gözüne ne oldu ki dedi.
  • گر خفاشی رفت در کور و کبود  ** باز سلطان دیده را باری چه بود 
  • Üstad, bu suç yüzünden bir daha çürümüş sopaya dayanma, çürük tahtaya basma diye onu cezalandırdı.
  • پس ادب کردش بدین جرم اوستاد  ** که مساز از چوب پوسیده عماد 
  • Fakat Yusuf’u da gönlüne o mahpusluktan bir dert gelmesin diye kendisiyle meşgul etti.
  • لیک یوسف را به خود مشغول کرد  ** تا نیاید در دلش زان حبس درد 
  • Tanrı ona öyle bir ünsiyet öyle bir sarhoşluk ver di ki, gözünde ne zindan kaldı ne karanlık. 3415
  • آن‌چنانش انس و مستی داد حق  ** که نه زندان ماند پیشش نه غسق 
  • Zindan, rahimden daha aşağılık, daha kötü, daha karanlık, daha kanlı ve daha kokuşuk değil ya.
  • نیست زندانی وحش‌تر از رحم  ** ناخوش و تاریک و پرخون و وخم