English    Türkçe    فارسی   

6
3587-3611

  • Oğuldan coşan bu kaynak ananın, babanın bahçelerine kadar akar gider.
  • تا ز فرزند آب این چشمه شتاب  ** می‌رود سوی ریاض مام و باب 
  • Anayla babanın gönül ve hayat bahçeleri bu suretle yeşerir, tazeleşir. Onun gözleri, bu iki ırmak yüzünden yaşarır, gözyaşı döker.
  • تازه می‌باشد ریاض والدین  ** گشته جاری عینشان زین هر دو عین 
  • Kaynak hastalanıp kötüleşirse o ağacın dalları, yaprakları da kurur.
  • چون شود چشمه ز بیماری علیل  ** خشک گردد برگ و شاخ آن نخیل 
  • O ağaç kurumaya başlar, çünkü oğulun vücudundan sulanıyor, gıdalanıyordu. 3590
  • خشکی نخلش همی‌گوید پدید  ** که ز فرزندان شجر نم می‌کشید 
  • Nice böyle gizli su yolları vardır ki ey gafiller, sizin canınıza ulanmıştır
  • ای بسا کاریز پنهان هم‌چنین  ** متصل با جانتان یا غافلین 
  • Gökten, yerden nice sular çektin de vücudun böyle semirdi.
  • ای کشیده ز آسمان و از زمین  ** مایه‌ها تا گشته جسم تو سمین 
  • Fakat bu iğretidir. Az, az sıkıştırmak gerek. Çünkü elde edilenin bırakılması lâzım.
  • عاریه‌ست این کم همی‌باید فشارد  ** کانچ بگرفتی همی‌باید گزارد 
  • Yalnız Tanrı’nın “Âdem’e ruhumdan ruh üfürdüm” dediği varlık yok mu? O kalır işte. Sen de ruha bak, başkaları beyhudedir.
  • جز نفخت کان ز وهاب آمدست  ** روح را باش آن دگرها بیهدست 
  • Fakat bu beyhude sözünü, cana, ruha nispetle söylüyorum, her şeyi sağlam bir surette yapan sanatkâra, Tanrı’ya nispetle değil ha! 3595
  • بیهده نسبت به جان می‌گویمش  ** نی بنسبت با صنیع محکمش 
  • Ârif, ebedî hayat kaynağından yardım diler vefasız suların çeşmelerinden bir şey dilemez, onlara yüz tutmaz ve aldırış bile etmez. Bunun nişanesi de “ Şu gurur , şu aldanma yurdu olan dünyadan çekinmektir.” Kim, bu fâni kaynaklara dayanır, güvenirse ebedî kaynağı adam akıllı ayıramaz. Canında bir iş gerek Yoksa bu iğreti şeylerden bir kapı açılmaz. Evin içindeki bir tek çeşme Dışardan gelen ırmaktan yeğdir
  • بیان استمداد عارف از سرچشمه‌ی حیات ابدی و مستغنی شدن او از استمداد و اجتذاب از چشمه‌های آبهای بی‌وفا کی علامة ذالک التجافی عن دار الغرور کی آدمی چون بر مددهای آن چشمه‌ها اعتماد کند در طلب چشمه‌ی باقی دایم سست شود کاری ز درون جان تو می‌باید کز عاریه‌ها ترا دری نگشاید یک چشمه‌ی آب از درون خانه به زان جویی که آن ز بیرون آید 
  • Her şeyin aslı olan kaynak coşar da seni bu su yollarına muhtaç etmezse ne mutlu!
  • حبذا کاریز اصل چیزها  ** فارغت آرد ازین کاریزها 
  • Sen, yüzlerce kaynaktan su içmedesin. O yüz kaynaktan ne kadarı azalırsa sendeki hoşluk da o kadar azalır.
  • تو ز صد ینبوع شربت می‌کشی  ** هرچه زان صد کم شود کاهد خوشی 
  • Fakat içerden bir güzelim kaynak coştu mu seni başka kaynakları gözlemekten kurtarır.
  • چون بجوشید از درون چشمه‌ی سنی  ** ز استراق چشمه‌ها گردی غنی 
  • Gözünün nuru, balçıktan oldu mu onun sana vereceği şey de ancak gönül derdinden ibarettir.
  • قرةالعینت چو ز آب و گل بود  ** راتبه‌ی این قره درد دل بود 
  • Kaleye dışardan su gelirse emniyet ve barış zamanında iyidir ama 3600
  • قلعه را چون آب آید از برون  ** در زمان امن باشد بر فزون 
  • Düşman geldi de kaleyi çevirdi, kaledekiler kanlarına, battılar mı
  • چونک دشمن گرد آن حلقه کند  ** تا که اندر خونشان غرقه کند 
  • Düşman askeri, dışardan gelen suyu keser, kaledekilerin o suya güvenmemelerini temin eder.
  • آب بیرون را ببرند آن سپاه  ** تا نباشد قلعه را زانها پناه 
  • İşte o zaman kale içindeki bir acı kuyu dışarıdaki, yüz tatlı ırmaktan daha iyidir.
  • آن زمان یک چاه شوری از درون  ** به ز صد جیحون شیرین از برون 
  • Sebepleri kesen ecel ve ölüm askeri de kış gibi dalları, yaprakları kesmeye gelir.
  • قاطع الاسباب و لشکرهای مرگ  ** هم‌چو دی آید به قطع شاخ و برگ 
  • O zaman ağaçlara bahar, yardım edemez. Ancak iç âlemindeki sevgilinin bahara benzeyen yüzü yardım eder. 3605
  • در جهان نبود مددشان از بهار  ** جز مگر در جان بهار روی یار 
  • Onun için şu toprak yeryüzüne” Gurur, aldanış yurdu” denmiştir. Çünkü göçme çağına ulaştın mı senden ayağını çekiverir.
  • زان لقب شد خاک را دار الغرور  ** کو کشد پا را سپس یوم العبور 
  • Ondan önce senin sağında, solunda koşar, senin derdini ben alırım, senin yerine ben dertlenirim derdi. Bir şey almadı ya!
  • پیش از آن بر راست و بر چپ می‌دوید  ** که بچینم درد تو چیزی نچید 
  • Gam zamanlarında sana, senden gam ırak olsun, gamla aranda on dağ bulunsun derdi.
  • او بگفتی مر ترا وقت غمان  ** دور از تو رنج و ده که در میان 
  • Fakat elem ordusu geldi de ağzını kapattı mı, seni görmüşlüğüm var bile demez.
  • چون سپاه رنج آمد بست دم  ** خود نمی‌گوید ترا من دیده‌ام 
  • Tanrı, şeytan içinde bu çeşit bir örnek gösterdi. Hilelerle seni savaşa sokar. 3610
  • حق پی شیطان بدین سان زد مثل  ** که ترا در رزم آرد با حیل 
  • Ben seninleyim, sana yardım eder, tehlikelerde senin önüne ben düşer, tehlikeye ben koşar, göğüs gererim.
  • که ترا یاری دهم من با توم  ** در خطرها پیش تو من می‌دوم