English    Türkçe    فارسی   

6
3600-3624

  • Kaleye dışardan su gelirse emniyet ve barış zamanında iyidir ama 3600
  • قلعه را چون آب آید از برون  ** در زمان امن باشد بر فزون 
  • Düşman geldi de kaleyi çevirdi, kaledekiler kanlarına, battılar mı
  • چونک دشمن گرد آن حلقه کند  ** تا که اندر خونشان غرقه کند 
  • Düşman askeri, dışardan gelen suyu keser, kaledekilerin o suya güvenmemelerini temin eder.
  • آب بیرون را ببرند آن سپاه  ** تا نباشد قلعه را زانها پناه 
  • İşte o zaman kale içindeki bir acı kuyu dışarıdaki, yüz tatlı ırmaktan daha iyidir.
  • آن زمان یک چاه شوری از درون  ** به ز صد جیحون شیرین از برون 
  • Sebepleri kesen ecel ve ölüm askeri de kış gibi dalları, yaprakları kesmeye gelir.
  • قاطع الاسباب و لشکرهای مرگ  ** هم‌چو دی آید به قطع شاخ و برگ 
  • O zaman ağaçlara bahar, yardım edemez. Ancak iç âlemindeki sevgilinin bahara benzeyen yüzü yardım eder. 3605
  • در جهان نبود مددشان از بهار  ** جز مگر در جان بهار روی یار 
  • Onun için şu toprak yeryüzüne” Gurur, aldanış yurdu” denmiştir. Çünkü göçme çağına ulaştın mı senden ayağını çekiverir.
  • زان لقب شد خاک را دار الغرور  ** کو کشد پا را سپس یوم العبور 
  • Ondan önce senin sağında, solunda koşar, senin derdini ben alırım, senin yerine ben dertlenirim derdi. Bir şey almadı ya!
  • پیش از آن بر راست و بر چپ می‌دوید  ** که بچینم درد تو چیزی نچید 
  • Gam zamanlarında sana, senden gam ırak olsun, gamla aranda on dağ bulunsun derdi.
  • او بگفتی مر ترا وقت غمان  ** دور از تو رنج و ده که در میان 
  • Fakat elem ordusu geldi de ağzını kapattı mı, seni görmüşlüğüm var bile demez.
  • چون سپاه رنج آمد بست دم  ** خود نمی‌گوید ترا من دیده‌ام 
  • Tanrı, şeytan içinde bu çeşit bir örnek gösterdi. Hilelerle seni savaşa sokar. 3610
  • حق پی شیطان بدین سان زد مثل  ** که ترا در رزم آرد با حیل 
  • Ben seninleyim, sana yardım eder, tehlikelerde senin önüne ben düşer, tehlikeye ben koşar, göğüs gererim.
  • که ترا یاری دهم من با توم  ** در خطرها پیش تو من می‌دوم 
  • Oklara siper olur, dara düştün mü seni kurtarırım.
  • اسپرت باشم گه تیر خدنگ  ** مخلص تو باشم اندر وقت تنگ 
  • Senin sürçtüğün yerde ben canımı feda ederim. Sen bir Rüstem’sin, bir Aslansın. Yürü, ercesine karşı dur.
  • جان فدای تو کنم در انتعاش  ** رستمی شیری هلا مردانه باش 
  • Diyerek bu işvelerle seni küfür yoluna getirir, o hile, düzen çuvalına sokar.
  • سوی کفرش آورد زین عشوه‌ها  ** آن جوال خدعه و مکر و دها 
  • Fakat ayağını attın da hendeğe düştün mü ağzını açar, kahkahayla gülmeye başlar. 3615
  • چون قدم بنهاد در خندق فتاد  ** او به قاهاقاه خنده لب گشاد 
  • Sen, aman yahu dersin, gel, ümidim sende. O hadi hadi der, git, ben senden bıkmışım zaten.
  • هی بیا من طمعها دارم ز تو  ** گویدش رو رو که بیزارم ز تو 
  • Tanrı’nın adaletinden korkmadın, bense korkarım. Ellerini çek benden!
  • تو نترسیدی ز عدل کردگار  ** من همی‌ترسم دو دست از من بدار 
  • Tanrı da onda zaten iyilikten eser yoktur. Şimdi bu hileyle nasıl, nerede kurtulacaksın? dedi ya.
  • گفت حق خود او جدا شد از بهی  ** تو بدین تزویرها هم کی رهی 
  • Hesap gününde yapanın da yüzü karadır, yapılanında. İkisi de taşlanırlar.
  • فاعل و مفعول در روز شمار  ** روسیاهند و حریف سنگسار 
  • Adalet bakımından yol kesen de uzaklık kuyusundadır, yol yitiren de ve o azap yurdu, ne kötü bir yatılacak yerdir. 3620
  • ره‌زده و ره‌زن یقین در حکم و داد  ** در چه بعدند و در بس المهاد 
  • Yolunu azıtan aptal da kurtuluştan ümidini kesmeli, yol azdıran da!
  • گول را و غول را کو را فریفت  ** از خلاص و فوز می‌باید شکیفت 
  • Burada eşek balçığa saplanmıştır, eşekçi de, burada da gaflettedirler, orada da çamura saplanır kalırlar.
  • هم خر و خرگیر اینجا در گلند  ** غافلند این‌جا و آن‌جا آفلند 
  • Ancak geri dönenler, ondan vazgeçenler ayrı. Onlar güz mevsiminden çıkar, Tanrı’nın lûtuf ve ihsan baharına ererler.
  • جز کسانی را که وا گردند از آن  ** در بهار فضل آیند از خزان 
  • Tövbe ederler, Tanrı da tövbeyi kabul eder. Onun buyruğunu tutarlar ve o, ne güzel bir buyruk sahibidir.
  • توبه آرند و خدا توبه‌پذیر  ** امر او گیرند و او نعم الامیر