English    Türkçe    فارسی   

6
3664-3688

  • Buyruğundan dışarı çıkmayız. Senin lûtuf ve ihsanından gaflet etmek, küfürdür dediler.
  • رو نگردانیم از فرمان تو  ** کفر باشد غفلت از احسان تو 
  • Fakat kendilerine güvendiklerinden Tanrı izin verirse demediler. Tanrı’yı anmadılar bile. 3665
  • لیک استثنا و تسبیح خدا  ** ز اعتماد خود بد از ایشان جدا 
  • Bu Tanrı izin verirse demek, bu kat, kat tedbir ve ihtiyat, Mesnevinin başlangıcında anlatıldı.
  • ذکر استثنا و حزم ملتوی  ** گفته شد در ابتدای مثنوی 
  • Yüz tane kitap olsa hepsi de bir baptan ibarettir. Yüz tarafta da bir tek mihraba dönülür.
  • صد کتاب ار هست جز یک باب نیست  ** صد جهت را قصد جز محراب نیست 
  • Bu yolların hepsi de tek bir eve çıkar. Bu binlerce başak, bir tek tohumdan meydana gelmiştir.
  • این طرق را مخلصی یک خانه است  ** این هزاران سنبل از یک دانه است 
  • Çeşit, çeşit yüz binlerce yemekler vardır. Fakat yemek olmak bakımından hepside bir şeydir.
  • گونه‌گونه خوردنیها صد هزار  ** جمله یک چیزست اندر اعتبار 
  • Bir tanesini yedin de tamamıyla doydun mu elli tane yemek olsa hepsinden soğursun. 3670
  • از یکی چون سیر گشتی تو تمام  ** سرد شد اندر دلت پنجه طعام 
  • Fakat açken şaşılığın tutar, bir yemeği yüz bin yemek görürsün.
  • در مجاعت پس تو احول دیده‌ای  ** که یکی را صد هزاران دیده‌ای 
  • O halayığın hastalığını, doktorların ahvalini, kusurlarını, anlayışsızlıklarını söylemiştik ya.
  • گفته بودیم از سقام آن کنیز  ** وز طبیبان و قصور فهم نیز 
  • Hekimler, yularsız atlara benziyorlardı. Üstlerindekinden haberleri bile yoktu.
  • کان طبیبان هم‌چو اسپ بی‌عذار  ** غافل و بی‌بهره بودند از سوار 
  • Damakları, gemden yaralanmıştı, tırnakları yol yürümeden incinmişti.
  • کامشان پر زخم از قرع لگام  ** سمشان مجروح از تحویل گام 
  • Öyle olduğu halde üstümüzdeki hünerini gösteren bir binici demiyorlardı, haberleri yoktu bundan. 3675
  • ناشده واقف که نک بر پشت ما  ** رایض و چستیست استادی‌نما 
  • Demiyorlardı ki bu perişanlığımız gemden değil. Üstümüzdeki sevgili süvariden.
  • نیست سرگردانی ما زین لگام  ** جز ز تصریف سوار دوست‌کام 
  • Gül devşirmek için bahçeye gitti. Gül göründü bize ama meğerse dikenmiş diyen yoktu.
  • ما پی گل سوی بستان‌ها شده  ** گل نموده آن و آن خاری بده 
  • Hiçbiri, aklını başına alıp da bizim boğazımızı kim tekmeliyor demedi gitti.
  • هیچ‌شان این نی که گویند از خرد  ** بر گلوی ما کی می‌کوبد لگد 
  • Hekimler, sebebe kul kesilmişler, Tanrı hilesini görememişlerdi.
  • آن طبیبان آن‌چنان بنده‌ی سبب  ** گشته‌اند از مکر یزدان محتجب 
  • Bir ahıra öküz bağlasan, sonra öküzün yerinde bir eşeği bağlı bulsan, 3680
  • گر ببندی در صطبلی گاو نر  ** باز یابی در مقام گاو خر 
  • Bu işi gizlice kim yaptı diye araştırmaz, uykudaymış gibi gaflet edersen bu, eşekliktir.
  • از خری باشد تغافل خفته‌وار  ** که نجویی تا کیست آن خفیه کار 
  • Kendi kendine “ Bunu değiştiren kim? Görünmüyor ama acaba göktekilerden biri mi yaptı bu işi” demiyorsun ha?
  • خود نگفته این مبدل تا کیست  ** نیست پیدا او مگر افلاکیست 
  • Oku dosdoğru sağ tarafa attın, gördün ki sola gitti!
  • تیر سوی راست پرانیده‌ای  ** سوی چپ رفتست تیرت دیده‌ای 
  • Bir ceylân avlamak için at sürdün, domuza av oldun!
  • سوی آهویی به صیدی تاختی  ** خویش را تو صید خوکی ساختی 
  • Kazanç için kâr elde etmeye koştun, kâr şöyle dursun, hapse girdin. 3685
  • در پی سودی دویده بهر کبس  ** نارسیده سود افتاده به حبس 
  • Başkaları için kuyu kazdın, bir de gördün ki o kuyuya sen düşmüşsün.
  • چاهها کنده برای دیگران  ** خویش را دیده فتاده اندر آن 
  • Görüyorsun ki Tanrı, sebeplere el attın ama seni muradına eriştirmedi. Peki neden sebepler hakkında bir kötü zanna düşmedin?
  • در سبب چون بی‌مرادت کرد رب  ** پس چرا بدظن نگردی در سبب 
  • Niceler, kazançla padişah kesildiler, niceler de kazanç peşinde çırçıplak kaldılar.
  • بس کسی از مکسبی خاقان شده  ** دیگری زان مکسبه عریان شده