English    Türkçe    فارسی   

6
3839-3863

  • Çalışıp çabalamanın yüzlerce çeşit bozukluğu olabilir. Çalışmada bu korku var.
  • یک عنایت به ز صد گون اجتهاد  ** جهد را خوفست از صد گون فساد 
  • O inayet ölüme bağlıdır. Bu yolu, güvenilir erler sınadılar. 3840
  • وآن عنایت هست موقوف ممات  ** تجربه کردند این ره را ثقات 
  • Ama ölüm de onun inayeti olmadıkça gelip çatmaz. Aman sen, sen ol inayete sığınmadan hiçbir yerde durma.
  • بلک مرگش بی‌عنایت نیز نیست  ** بی‌عنایت هان و هان جایی مه‌ایست 
  • İnayet bu koca yılana zümrüttür. Yılan zümrüdü görmedikçe kör olur mu hiç?
  • آن زمرد باشد این افعی پیر  ** بی زمرد کی شود افعی ضریر 
  • İki kardeş vardı. Biri köseydi, öbürü genç. Bir bekar odasında kaldılar. Oğlan, geceleyin arkasına kerpiçler yığdı. Gecenin bir vakti, bekarlardan biri kalkıp ayaklarının ucuna basa basa geldi, bir takrip kerpiçleri oradan aldı. Çocuk uyanınca bu kerpiçleri niçin aldın ve nereye koydun diye savaşa başladı. Bekar der ki: Sen bu kerpiçleri niçin koydun?
  • حکایت آن دو برادر یکی کوسه و یکی امرد در عزب خانه‌ای خفتند شبی اتفاقا امرد خشت‌ها بر مقعد خود انبار کرد عاقبت دباب دب آورد و آن خشت‌ها را به حیله و نرمی از پس او برداشت کودک بیدار شد به جنگ کی این خشت‌ها کو کجا بردی و چرا بردی او گفت تو این خشت‌ها را چرا نهادی الی آخره 
  • امردی و کوسه‌ای در انجمن  ** آمدند و مجمعی بد در وطن 
  • مشتغل ماندند قوم منتجب  ** روز رفت و شد زمانه ثلث شب 
  • Bekçinin korkusundan o iki delikanlı, o bekar odasında kaldılar orada uyudular. 3845
  • زان عزب‌خانه نرفتند آن دو کس  ** هم بخفتند آن سو از بیم عسس 
  • Kösenin sakalında dört kıl vardı. Fakat yüzü, ayın on dördüne benziyordu adeta.
  • کوسه را بد بر زنخدان چار مو  ** لیک هم‌چون ماه بدرش بود رو 
  • Delikanlı çirkindi. Arka tarafına tam yirmi tane kerpiç yığdı.
  • کودک امرد به صورت بود زشت  ** هم نهاد اندر پس کون بیست خشت 
  • Bekarlardan bir oğlancı, gece vakti kalabalığın içinden kalktı. Yavaş, yavaş yürüdü. İştahlı bir halde oğlanın yanına gelip kerpiçleri bir tarafa koydu.
  • لوطیی دب برد شب در انبهی  ** خشتها را نقل کرد آن مشتهی 
  • Çocuğa elini uzatınca çocuk, yerinden sıçradı. Hey dedi, a köpeğe tapan kimsin sen?
  • دست چون بر وی زد او از جا بجست  ** گفت هی تو کیستی ای سگ‌پرست 
  • Bu otuz kerpici neye buradan aldın? Herif dedi ki: Sen ne için o otuz kerpici yığdın? 3850
  • گفت این سی خشت چون انباشتی  ** گفت تو سی خشت چون بر داشتی 
  • Oğlan dedi ki: Hastayım zayıfım. Yatarken ihtiyata riayet ettim.
  • کودک بیمارم و از ضعف خود  ** کردم اینجا احتیاط و مرتقد 
  • Herif, hastaysan, hastalıktan hararetlendiysen neden hastaneye gitmedin?
  • گفت اگر داری ز رنجوری تفی  ** چون نرفتی جانب دار الشفا 
  • Yahut bir esirgeyici hekimin evine varmadın? Gitseydin hastalıktan kurtulurdun.
  • یا به خانه‌ی یک طبیبی مشفقی  ** که گشادی از سقامت مغلقی 
  • Çocuk dedi ki: Ben de bilmem nereye gideyim? Nereye gidersem bir derde uğruyorum.
  • گفت آخر من کجا دانم شدن  ** که بهرجا می‌روم من ممتحن 
  • Senin gibi bir zındık, bir pis, bir dinsiz herif, başucuma yırtıcı canavar gibi gelip dikiliyor. 3855
  • چون تو زندیقی پلیدی ملحدی  ** می بر آرد سر به پیشم چون ددی 
  • En iyi bir yer olan tekkede bile bir an olsun aman bulmadım.
  • خانقاهی که بود بهتر مکان  ** من ندیدم یک دمی در وی امان 
  • Bir avuç bulgur aşıyla geçinmeye çalışan derviş, gözlerinden meni akarak, elleriyle hayalarını sıkarak bana yüz tuttu.
  • رو به من آرند مشتی حمزه‌خوار  ** چشم‌ها پر نطفه کف خایه‌فشار 
  • Namuslu oldun mu gizli, gizli bakar aletleriyle oynarlar.
  • وانک ناموسیست خود از زیر زیر  ** غمزه دزدد می‌دهد مالش به کیر 
  • Tekke böyle olursa artık halkın pazarı, eşek sürüsü ve hamların divanı nasıl olur? Var kıyas et.
  • خانقه چون این بود بازار عام  ** چون بود خر گله و دیوان خام 
  • Eşek, nerde, namus ve takva nerede? Eşek, korkuyu, ürkmeyi, ricayı ne bilir? 3860
  • خر کجا ناموس و تقوی از کجا  ** خر چه داند خشیت و خوف و رجا 
  • Akıl kadının da emniyet ve adaletini diler, erkeğin de. Fakat akıl nerede?
  • عقل باشد آمنی و عدل‌جو  ** بر زن و بر مرد اما عقل کو 
  • Tutar, bu sefer de kadınlara kaçarsam Yusuf gibi sınamalara, fitnelere düşerim.
  • ور گریزم من روم سوی زنان  ** هم‌چو یوسف افتم اندر افتتان 
  • Yusuf, kadın yüzünden zindana düştü, sıkıntılara uğradı. O bile böyle olursa artık ben, elli kere darağacına çekilirim.
  • یوسف از زن یافت زندان و فشار  ** من شوم توزیع بر پنجاه دار