English    Türkçe    فارسی   

6
4026-4050

  • Gül, bülbülle sırrını söyledi; padişah, sevgilisine sır söyledi…
  • ور بگفتی گل به بلبل راز گفت  ** ور بگفتی شه سر شهناز گفت 
  • Bahtımız ne de kutlu; yaygıları döşeyin…
  • ور بگفتی چه همایونست بخت  ** ور بگفتی که بر افشانید رخت 
  • Saka su getirdi; güneş doğdu…
  • ور بگفتی که سقا آورد آب  ** ور بگفتی که بر آمد آفتاب 
  • Dün gece bir tencere kaynattılar; içindekiler güzelce pişti, helmelendi…
  • ور بگفتی دوش دیگی پخته‌اند  ** یا حوایج از پزش یک لخته‌اند 
  • Ekmekler tuzsuz; felek, aksine dönmede… 4030
  • ور بگفتی هست نانها بی‌نمک  ** ور بگفتی عکس می‌گردد فلک 
  • Başım ağrıyor; başımın ağrısı geçti gibi bir şey söylese hep başka şey kastederdi.
  • ور بگفتی که به درد آمد سرم  ** ور بگفتی درد سر شد خوشترم 
  • Birini övse onu över, birinden şikayetlense onun ayrılığını anlatmış olurdu.
  • گر ستودی اعتناق او بدی  ** ور نکوهیدی فراق او بدی 
  • Yüz binlerce ad söylese maksadı, dileği hep Yusuf’tu.
  • صد هزاران نام گر بر هم زدی  ** قصد او و خواه او یوسف بدی 
  • Acıkırsa onun adını söylerdi. Tok olursa onunla duyar, onun kadehinden sarhoş olurdu.
  • گرسنه بودی چو گفتی نام او  ** می‌شدی او سیر و مست جام او 
  • Susuzluğu onun adıyla geçerdi. Batıni şerbeti onun adıydı. 4035
  • تشنگیش از نام او ساکن شدی  ** نام یوسف شربت باطن شدی 
  • Derdi oldu mu onun yüce adıyla derhal derdi yatışırdı.
  • ور بدی دردیش زان نام بلند  ** درد او در حال گشتی سودمند 
  • Hatta kış vakti sevgilisinin adı ona kürk kesilirdi. Sevda aleminde sevgilisinin adı bu işi işler işte.
  • وقت سرما بودی او را پوستین  ** این کند در عشق نام دوست این 
  • Aşağılık kişiler de her an o temiz adı anar ama bu tesir görülmez; çünkü onlarda aşk yoktur.
  • عام می‌خوانند هر دم نام پاک  ** این عمل نکند چو نبود عشقناک 
  • İsa, onun adıyla mucizeler yaptı. Ne mucize gördüyse onun adıyla gösterdi.
  • آنچ عیسی کرده بود از نام هو  ** می‌شدی پیدا ورا از نام او 
  • Bir can, Hakk’a ulaştı mı onun zikri, bunun zikridir; bunun zikri onun zikri. 4040
  • چونک با حق متصل گردید جان  ** ذکر آن اینست و ذکر اینست آن 
  • Böyle can kendinden boşalır, sevgilisinin aşkıyla dolar. Testide ne varsa dışına o sızar.
  • خالی از خود بود و پر از عشق دوست  ** پس ز کوزه آن تلابد که دروست 
  • Gülme, vuslat safranının kokusunu verir, ağlama, uzaklık soğanının kokusunu.
  • خنده بوی زعفران وصل داد  ** گریه بوهای پیاز آن بعاد 
  • Halbuki bunların her birinin gönlünde yüzlerce murat var. Bu, aşk ve sevgi mezhebi değildir.
  • هر یکی را هست در دل صد مراد  ** این نباشد مذهب عشق و وداد 
  • Gündüze nasıl güneş lazımsa aşka da sevgili lazım. Güneş o yüze nikap gibidir.
  • یار آمد عشق را روز آفتاب  ** آفتاب آن روی را هم‌چون نقاب 
  • Nikapla sevgilinin yüzünü fark edemeyen, güneşe tapar. Ondan el çek. 4045
  • آنک نشناسد نقاب از روی یار  ** عابد الشمس است دست از وی بدار 
  • Aşıkın günü de odur, rızkı da. Aşıkın gönlü de odur, gönlünün yanışı da.
  • روز او و روزی عاشق هم او  ** دل همو دلسوزی عاشق هم او 
  • Balıklara ekmek de sudur, su da. Elbise de sudur, ilaç da, uyku da.
  • ماهیان را نقد شد از عین آب  ** نان و آب و جامه و دارو و خواب 
  • Aşık, çocuğa benzer. Memeden süt emer durur. O iki alemde de sütten başka bir şey bilmez.
  • هم‌چو طفلست او ز پستان شیرگیر  ** او نداند در دو عالم غیر شیر 
  • Fakat şu da var ki çocuk, sütü hem bilir, hem bilmez. Bu tarafta tedbirin yeri yoktur.
  • طفل داند هم نداند شیر را  ** راه نبود این طرف تدبیر را 
  • Bu define bildiren kitap, açanı da açılanı da bulsun, define sahibine de, defineye de nail olsun diye ruhu hayretlere düşürmüştür. 4050
  • گیج کرد این گردنامه روح را  ** تا بیابد فاتح و مفتوح را