English    Türkçe    فارسی   

6
4054-4078

  • Büyük kardeşleri dedi ki: Kardeşlerim beklemeden canım ağzıma geldi.
  • آن بزرگین گفت ای اخوان من  ** ز انتظار آمد به لب این جان من 
  • artık bir şeye aldırış etmiyorum sabrım kalmadı. Bu sabır beni adeta ateşe attı. 4055
  • لا ابالی گشته‌ام صبرم نماند  ** مر مرا این صبر در آتش نشاند 
  • Sabretmeden takatim tak oldu. Başıma gelen şey aşıklara ibret kesildi.
  • طاقت من زین صبوری طاق شد  ** راقعه‌ی من عبرت عشاق شد 
  • Ayrılık yüzünden canıma doydum. Ayrılıkta yaşamak, münafıklıktır.
  • من ز جان سیر آمدم اندر فراق  ** زنده بودن در فراق آمد نفاق 
  • Ayrılığın derdi, niceye bir beni öldürecek? Kes başımı da aşk, bana bir baş bağışlasın.
  • چند درد فرقتش بکشد مرا  ** سر ببر تا عشق سر بخشد مرا 
  • Dinim, aşkla yaşamaktır. Bu canla, bu başla diri kalmak, bunlarla yaşamak benim için ayıptır, ardır.
  • دین من از عشق زنده بودنست  ** زندگی زین جان و سر ننگ منست 
  • Kılıç aşıkın canından tozu, toprağı siler süpürür. Çünkü kılıç, suçları kökünden mahveder. 4060
  • تیغ هست از جان عاشق گردروب  ** زانک سیف افتاد محاء الذنوب 
  • Ey güzel ömürlerdir “Hayatım ölümümdedir” diye aşkının davulunu dövüp durmaktayım.
  • چون غبار تن بشد ماهم بتافت  ** ماه جان من هوای صاف یافت 
  • Beden tozu kalktı mı ayım parlar. Can ayım, saf bir hava bulur.
  • عمرها بر طبل عشقت ای صنم  ** ان فی متی حیاتی می‌زنم 
  • Can, su kuşu olduğunu dava etmede. Artık bela tufanından feryat eder mi hiç?
  • دعوی مرغابی کردست جان  ** کی ز طوفان بلا دارد فغان 
  • Gemi parçalanmış, kaza ne gam? Onun gemisi, suya ayak basıvermektir.
  • بط را ز اشکستن کشتی چه غم  ** کشتی‌اش بر آب بس باشد قدم 
  • Canım ve bedenim, bu dava ile dirildi. Artık ben bu davadan nasıl vazgeçer, nasıl sukut edebilirim? 4065
  • زنده زین دعوی بود جان و تنم  ** من ازین دعوی چگونه تن زنم 
  • Rüya görürüm ama uykuda değil. Dava edip duruyorum ama yalancı değilim.
  • خواب می‌بینم ولی در خواب نه  ** مدعی هستم ولی کذاب نه 
  • Yüz kere kellemi kessen mum gibiyim ben, daha ziyade aydınlanır, etrafı daha aydınlık bir hale getiririm.
  • گر مرا صد بار تو گردن زنی  ** هم‌چو شمعم بر فروزم روشنی 
  • Ateş, önden, arttan bütün harmanı sarsa gece yolcularına ayın harmanı kafidir.
  • آتش ار خرمن بگیرد پیش و پس  ** شب‌روان را خرمن آن ماه بس 
  • Yusuf’u, kardeşlerinin hilesi, Yakub peygamberden gizledi.
  • کرده یوسف را نهان و مختبی  ** حیلت اخوان ز یعقوب نبی 
  • Onu hileyle gizlediler. Fakat gömlek, nihayet gammazlıkta bulundu. 4070
  • خفیه کردندش به حیلت‌سازیی  ** کرد آخر پیرهن غمازیی 
  • İki küçük kardeşi, büyük kardeşlerine öğütlerde bulundular. Dediler ki: Düşeceğin tehlikelerden bihaber olma.
  • آن دو گفتندش نصیحت در سمر  ** که مکن ز اخطار خود را بی‌خبر 
  • Kendine gel, yaralarımıza tuz ekme. Babayiğitlik taslayıp, yahut şüpheye düşüp bu zehri içmeye kalkışma.
  • هین منه بر ریش‌های ما نمک  ** هین مخور این زهر بر جلدی و شک 
  • Her şeyden haberdar olan bir şeyhin tedbirine uymadıkça kalb gözün açık olmadığı halde nasıl yol gidebilirsin?
  • جز به تدبیر یکی شیخی خبیر  ** چون روی چون نبودت قلبی بصیر 
  • Vay o kuşa ki kanadı bitmeden yücelere uçmaya kalkışır da tehlikeye düşer!
  • وای آن مرغی که ناروییده پر  ** بر پرد بر اوج و افتد در خطر 
  • İnsana kol kanat akıldır. Adamın aklı olmazsa kendisine başka bir aklı kılavuz etmesi gerektir. 4075
  • عقل باشد مرد را بال و پری  ** چون ندارد عقل عقل رهبری 
  • Ya üstün ol, ya üstünlüğü ara. Ya görüş sahibi ol, yahut bir görüş sahibi ara.
  • یا مظفر یا مظفرجوی باش  ** یا نظرور یا نظرورجوی باش 
  • Akıl anahtarı olmaksızın bu kapıyı açmaya kalkışmak beyhudedir, doğru değildir. Açılmaz.
  • بی ز مفتاح خرد این قرع باب  ** از هوا باشد نه از روی صواب 
  • Heva ve heves yüzünden bütün bir alemi tuzağa tutulmuş gör. İlaç rengindeki yaralara karmış bil.
  • عالمی در دام می‌بین از هوا  ** وز جراحت‌های هم‌رنگ دوا