English    Türkçe    فارسی   

6
4102-4126

  • Bu şaşılacak adamın sözüne kulak asarsam yola yeni baştan başlamam lazım.
  • گر نهم من گوش سوی این شگفت  ** ز امر او راهم ز سر باید گرفت 
  • Halbuki ben bu yolda ömrümü harcettim. Ne olursa olsun artık, git oradan dersin.
  • من درین ره عمر خود کردم گرو  ** هرچه بادا باد ای خواجه برو 
  • Evet, yol yürüdüm ama şimşeğe benzeyen zannınca. O aştığın yolun onda birini doğuya benzeyen vahyin izine uy da yürü.
  • راه کردی لیک در ظن چو برق  ** عشر آن ره کن پی وحی چو شرق 
  • “Zan, doğruyu bilmez” ayetini okuduğun halde öyle bir şimşeğe uydun da doğudan kaldın ha. 4105
  • ظن لایغنی من الحق خوانده‌ای  ** وز چنان برقی ز شرقی مانده‌ای 
  • A köhne adam, ya bizim gemimize gir, yahut o gemiyi bizim gemiye bağla.
  • هی در آ در کشتی ما ای نژند  ** یا تو آن کشتی برین کشتی ببند 
  • Fakat bu söz söylenince duyan der ki: Bu ululuğu nasıl bırakayım, kör gibi sana uyup nasıl gideyim?
  • گوید او چون ترک گیرم گیر و دار  ** چون روم من در طفیلت کوروار 
  • Körün kılavuzla gitmesi elbette daha iyidir. Çünkü bundan insana bir ayıp gelirse, öbüründen yüz ayıp gelir.
  • کور با رهبر به از تنها یقین  ** زان یکی ننگست و صد ننگست ازین 
  • Pireden adeta akrebe kaçmada, bir ıslaklıktan kaçıp denize dalmadasın sen.
  • می‌گریزی از پشه در کزدمی  ** می‌گریزی در یمی تو از نمی 
  • Babanın cefalarından kaçıp oğlancıların, kötülüklerin, pisliklerin arasına kaçıyorsun. 4110
  • می‌گریزی از جفاهای پدر  ** در میان لوطیان و شور و شر 
  • Yusuf gibi bir iç sıkıntısı yüzünden gezelim, oynayalım deyip gidiyor, bir kuyuya düşüyorsun.
  • می‌گریزی هم‌چو یوسف ز اندهی  ** تا ز نرتع نلعب افتی در چهی 
  • Bu gezinti yüzünden onun gibi kuyuya düşüyorsun ama nerede onun gibi sana da yar olacak Tanrı inayeti?
  • در چه افتی زین تفرج هم‌چو او  ** مر ترا لیک آن عنایت یار کو 
  • Yusuf, o gezintiye babasından izin almadan gitseydi mahşere kadar kuyudan çıkamazdı.
  • گر نبودی آن به دستوری پدر  ** برنیاوردی ز چه تا حشر سر 
  • Babası, gönlü olsun diye ona izin verdi. Dedi ki: Mademki gönlün gezmeye akmada. Hadi hayra karşı.
  • آن پدر بهر دل او اذن داد  ** گفت چون اینست میلت خیر باد 
  • Hangi kör olursa olsun bir Mesih’ten baş çekerse o çıfıtçasına doğru yoldan kalır. 4115
  • هر ضریری کز مسیحی سر کشد  ** او جهودانه بماند از رشد 
  • Görse de gözünün ışıklanması mümkündür. Fakat bu çekinmesi yüzünden büsbütün körleşip kaldı.
  • قابل ضو بود اگر چه کور بود  ** شد ازین اعراض او کور و کبود 
  • İsa ona, gel der, bana sarıl. Ey kör, o yüce sürme bendedir.
  • گویدش عیسی بزن در من دو دست  ** ای عمی کحل عزیزی با منست 
  • Körsen bile benim mucizemle aydınlığa ulaşır, can Yusuf’unun gömleğine nail olursun.
  • از من ار کوری بیابی روشنی  ** بر قمیص یوسف جان بر زنی 
  • Sana o sınıklıktan sonra gelen ululukta devlet vardır. O devlet sana yol gösterir.
  • کار و باری کت رسد بعد شکست  ** اندر آن اقبال و منهاج رهست 
  • Eli ayağı olmayan devleti terk et a kart eşek, terk et! 4120
  • کار و باری که ندارد پا و سر  ** ترک کن هی پیر خر ای پیر خر 
  • Pirden başka üstat ve başbuğ olmasın. Fakat yaş bakımından pir değil, doğru yol piri.
  • غیر پیر استاد و سرلشکر مباد  ** پیر گردون نی ولی پیر رشاد 
  • Karanlığa tapan, pirin emri altına girdi mi aydınlığı görür.
  • در زمان چون پیر را شد زیردست  ** روشنایی دید آن ظلمت‌پرست 
  • Şart, teslim olmaktan ibarettir, uzun işe girişmek değil. Sapıklıkta koşup yelmenin faydası yoktur.
  • شرط تسلیم است نه کار دراز  ** سود نبود در ضلالت ترک‌تاز 
  • Ben bundan böyle esir yolunu aramam. Pir ararım, pir ararım, pir!
  • من نجویم زین سپس راه اثیر  ** پیر جویم پیر جویم پیر پیر 
  • Göklerin merdiveni pirdir. Ok, nereden fırlar, havalanır? Yaydan. 4125
  • پیر باشد نردبان آسمان  ** تیر پران از که گردد از کمان 
  • O ağır gövdeli Nemrut, İbrahim’in yüzünden gerkes kuşiyle beraber göklere sefer etmedi mi?
  • نه ز ابراهیم نمرود گران  ** کرد با کرکس سفر بر آسمان