English    Türkçe    فارسی   

6
480-504

  • Cuma namazını kılmak, namazı cemaatle eda etmek, halka iyilik yapmalarını, Allah buyruklarını tutmalarını emretmek, kötülükte bulunmaktan çekinmek lâzım. 480
  • جمعه شرطست و جماعت در نماز  ** امر معروف و ز منکر احتراز 
  • Kötü huyluların zahmetlerini çekip sabretmek, bulut gibi halka menfaatli olmak gerek.
  • رنج بدخویان کشیدن زیر صبر  ** منفعت دادن به خلقان هم‌چو ابر 
  • “İnsanların hayırlısı halka faydalı olanıdır” babacığım. Taş değilsen taşla toprakla işin ne?
  • خیر ناس آن ینفع الناس ای پدر  ** گر نه سنگی چه حریفی با مدر 
  • Acınmış, Allah rahmetine erişmiş ümmetin arasında ol. Ahmed’in sünnetini bırakma, ona mahkûm et kendini.
  • در میان امت مرحوم باش  ** سنت احمد مهل محکوم باشد 
  • Adam dedi ki: Aklı tam olmayan, akıllı kişinin yanında taşa kerpice benzer.
  • گفت عقل هر که را نبود رسوخ  ** پیش عاقل او چو سنگست و کلوخ 
  • Ekmek isteğine düşen, eşekten farksızdır. Onunla konuşup görüşmek rahipliğin ta kendisidir. 485
  • چون حمارست آنک نانش امنیتست  ** صحبت او عین رهبانیتست 
  • Çünkü Haktan başka ne varsa hepsi mahvolur gider. Her gelecek, bir müddet sonra gelir, olacak olur.
  • زانک غیر حق همه گردد رفات  ** کل آت بعد حین فهو آت 
  • Adam olmayan kişinin hükmü de, kıblesine benzer. O ölüyü arayıp durur, var onu da ölü say sen.
  • حکم او هم حکم قبله‌ی او بود  ** مرده‌اش خوان چونک مرده‌جو بود 
  • Böyle adamlarla düşüp kalkan da rahiptir. Çünkü düşüp kalktığı adamlar, taştan, kerpiçten başka bir şey değildir.
  • هر که با این قوم باشد راهبست  ** که کلوخ و سنگ او را صاحبست 
  • Hattâ onlar taştan, kerpiçten de beterdir. Çünkü taş ve kerpiç, kimsenin yolunu vurmaz. Halbuki bu kerpiçlerden insana yüz binlerce zarar gelir.
  • خود کلوخ و سنگ کس را ره نزد  ** زین کلوخان صد هزار آفت رسد 
  • Kuş, iyi ama dedi, asıl savaş, yolda böyle yol vuranlar olunca savaştır. 490
  • گفت مرغش پس جهاد آنگه بود  ** کین چنین ره‌زن میان ره بود 
  • Aslan gibi olan er, halkı korumak, onlara yardım etmek ve düşmanla savaşmak için emin olmayan yola gelir.
  • از برای حفظ و یاری و نبرد  ** بر ره ناآمن آید شیرمرد 
  • Erlik, yolcu düşmanla çatıştığı zaman meydana çıkar.
  • عرق مردی آنگهی پیدا شود  ** که مسافر همره اعدا شود 
  • Peygamber, kılıçla gönderildi, ümmeti de saflar yaran er bir ümmettir.
  • چون نبی سیف بودست آن رسول  ** امت او صفدرانند و فحول 
  • Bizim dinimiz de iş, savaştadır. İsa dininde mağaraya, dağa çekilip ibadette.
  • مصلحت در دین ما جنگ و شکوه  ** مصلحت در دین عیسی غار و کوه 
  • Adam dedi ki: Evet ama insanda güç kuvvet varsa, kötülüklere karşı durabilirse. 495
  • گفت آری گر بود یاری و زور  ** تا به قوت بر زند بر شر و شور 
  • Kuvvet olmayınca çekinmek daha doğru. Takatin yetmeyeceği şeyden kaçmak daha yerinde bir iş.
  • چون نباشد قوتی پرهیز به  ** در فرار لا یطاق آسان بجه 
  • Kuş, işe sarılmak için dedi, yüreğin doğru olması gerek. Yoksa insanın dostu eksik olmaz.
  • گفت صدق دل بباید کار را  ** ورنه یاران کم نیاید یار را 
  • Sen dost ol da sayısız dost gör. Fakat dost olmazsan dostsuz, yardımsız kala kalırsın.
  • یار شو تا یار بینی بی‌عدد  ** زانک بی‌یاران بمانی بی‌مدد 
  • Şeytan kurttur, sen de Yusuf’a benzersin. Ey temiz er, sakın Yakup’un eteğini bırakma.
  • دیو گرگست و تو هم‌چون یوسفی  ** دامن یعقوب مگذار ای صفی 
  • Kurt, çok defa, sürüden bir kuzu, yalnız başına bir yol tutup ayrıldı mı onu kapar,yer. 500
  • گرگ اغلب آنگهی گیرا بود  ** کز رمه شیشک به خود تنها رود 
  • Sünneti ve topluluğu bırakan kişi, yırtıcı hayvanlarla dopdolu olan böyle bir yerde kendi kanını dökmez de ne yapar?
  • آنک سنت یا جماعت ترک کرد  ** در چنین مسبع نه خون خویش خورد 
  • Sünnet yoldur, topluluk da yoldaşa benzer. Yolsuz yoldaşsız oldun mu bu daracık yerde helâk oldun gitti.
  • هست سنت ره جماعت چون رفیق  ** بی‌ره و بی‌یار افتی در مضیق 
  • Akla düşman olan yoldaş, yoldaş değildir. O, bir fırsat arar ki elbiseni alıp götürsün.
  • همرهی نه کو بود خصم خرد  ** فرصتی جوید که جامه‌ی تو برد 
  • Seninle beraber gider, gider ama bir aşılmaz bele, boğaza gelsin de varını yoğunu yağma etsin diye.
  • می‌رود با تو که یابد عقبه‌ای  ** که تواند کردت آنجا نهبه‌ای