English    Türkçe    فارسی   

6
940-964

  • Yine ırmağımıza can suyu geldi. Yine padişahımız köyümüze kondu. 940
  • باز آمد آب جان در جوی ما  ** باز آمد شاه ما در کوی ما 
  • Baht, salınıp gezmede, eteğini sürmede, tövbeyi bozma zamanı geldi diye naralar atmadadır.
  • می‌خرامد بخت و دامن می‌کشد  ** نوبت توبه شکستن می‌زند 
  • Yine sel geldi, tövbeyi silip süpürdü. Bekçi uykuya daldı, fırsat vakti gelip çattı.
  • توبه را بار دگر سیلاب برد  ** فرصت آمد پاسبان را خواب برد 
  • Her mahmur, şarap içti, sarhoş oldu. Bu gece varımızı, yoğumuzu rehine koyacağız.
  • هر خماری مست گشت و باده خورد  ** رخت را امشب گرو خواهیم کرد 
  • O canlara canlar katan lâl şarapla, lâl içinde lâl olduk, lâl içinde lâl kesildik.
  • زان شراب لعل جان جان‌فزا  ** لعل اندر لعل اندر لعل ما 
  • Yine meclis şenlendi, gönülleri parlattı. Kalk, kem göz değmesin diye mangala çörekotu at. 945
  • باز خرم گشت مجلس دلفروز  ** خیز دفع چشم بد اسپند سوز 
  • Güzel sarhoşların naralarını duyuyorum. Canım, ta sonuna kadar böyle olmayalım işte.
  • نعره‌ی مستان خوش می‌آیدم  ** تا ابد جانا چنین می‌بایدم 
  • İşte bir Hilâl bir Bilâl’e dost oldu. Diken yarası, ona gül ve gülnar kesildi.
  • نک هلالی با بلالی یار شد  ** زخم خار او را گل و گلزار شد 
  • Beden, diken yarası ile kalbura döndü ama canım, bedenim, devlet gülistanı oldu.
  • گر ز زخم خار تن غربال شد  ** جان و جسمم گلشن اقبال شد 
  • Beden, o kâfirin dikeninin zahmı önünde ama canım, Allah’nın sarhoşu!
  • تن به پیش زخم خار آن جهود  ** جان من مست و خراب آن و دود 
  • Canıma bir can kokusudur gelmede, merhametli sevgilimin kokusu erişmede. 950
  • بوی جانی سوی جانم می‌رسد  ** بوی یار مهربانم می‌رسد 
  • Mustafa, Miraçtan geldi, Bilâl’ine ne mutlu ne mutlu!
  • از سوی معراج آمد مصطفی  ** بر بلالش حبذا لی حبذا 
  • Sıddıyk, doğru özlü, doğru sözlü Bilâl’den bu sözleri duyunca tövbesinden el yudu.
  • چونک صدیق از بلال دم‌درست  ** این شنید از توبه‌ی او دست شست 
  • Allah razı olsun,Sıddıyk’ın bu vakayı Mustafa aleyhiselâm’a söylemesi, Bilâl’e, kâfirlerin yaptıkları zulümleri ve onun “Ahad ,Ahad” demesi yüzünden daha fazla zulmettiklerini anlatması,onu almak için birbirleriyle danışmaları
  • باز گردانیدن صدیق رضی الله عنه واقعه‌ی بلال را رضی الله عنه و ظلم جهودان را بر وی و احد احد گفتن او و افزون شدن کینه‌ی جهودان و قصه کردن آن قضیه پیش مصطفی علیه‌السلام و مشورت در خریدن او 
  • Sıddıyk bunun üzerine Mustafa’nın yanına gelip vefalı Bilâl’in halini anlattı.
  • بعد از آن صدیق پیش مصطفی  ** گفت حال آن بلال با وفا 
  • Dedi ki: O felekleri ölçen çevik ve kutlu kanatlı Bilâl, şimdi senin aşkına düşmüş, senin tuzağına tutulmuştur.
  • کان فلک‌پیمای میمون‌بال چست  ** این زمان در عشق و اندر دام تست 
  • Padişahın doğanıyken o kuzgunlardan zahmetlere uğramada. O ağır define, pislik içine gömülmüş. 955
  • باز سلطانست زان جغدان برنج  ** در حدث مدفون شدست آن زفت‌گنج 
  • Baykuşlar, doğana sitem etmedeler. Suçsuz olduğu halde kanatlarını yolmadalar.
  • جغدها بر باز استم می‌کنند  ** پر و بالش بی‌گناهی می‌کنند 
  • Suçu ancak doğan oluşu. Yusuf’un güzellikten başka ne suçu var ki?
  • جرم او اینست کو بازست و بس  ** غیر خوبی جرم یوسف چیست پس 
  • Baykuşun yeri yurdu yıkık yerlerdir. Onun için doğana kâfirce kızmadalar.
  • جغد را ویرانه باشد زاد و بود  ** هستشان بر باز زان زخم جهود 
  • Neden o diyarı hatırlıyorsun? Neden padişahın köşkünü, bileğini anıyorsun?
  • که چرا می یاد آری زان دیار  ** یا ز قصر و ساعد آن شهریار 
  • Baykuşların köyünde gevezelik ediyor, buraya bir kargaşalıktır salıyorsun. 960
  • در ده جغدان فضولی می‌کنی  ** فتنه و تشویش در می‌افکنی 
  • Feleğin üstündeki esir bile, yuvamıza haset ederken sen oraya yıkık yer diyor, orayı hor görüyorsun.
  • مسکن ما را که شد رشک اثیر  ** تو خرابه خوانی و نام حقیر 
  • Deli oldun galiba ki baykuşların seni padişah ve başbuğ yapmaları hevesine kapıldın.
  • شید آوردی که تا جغدان ما  ** مر ترا سازند شاه و پیشوا 
  • Vehme, sevdaya kapılıp dönmede, dolaşmada, bu cennete virane adını takmadasın.
  • وهم و سودایی دریشان می‌تنی  ** نام این فردوس ویران می‌کنی 
  • Kötü huylu herif, bu delilik, bu saçma fikirler, kafadan çıkıncaya kadar kafana vuracağız senin.
  • بر سرت چندان زنیم ای بد صفات  ** که بگویی ترک شید و ترهات