English    Türkçe    فارسی   

3
2330-2379

  • Bu yeni şeriat hangi kitapta. Sen ya o öküzü ver, ya hapse git” demekteydi. 2330
  • در کدامین دفترست این شرع نو ** گاو را تو باز ده یا حبس رو
  • Adam, yüzünü göğe tutarak dedi ki: “Yarabbi, benim halimi senden başka kimsecikler bilmez.
  • او به سوی آسمان می‌کرد رو ** واقعه‌ی ما را نداند غیر تو
  • Gönlüme o duayı sen ilham ettin, gönlümde yüzlerce ümit belirttin.
  • در دل من آن دعا انداختی ** صد امید اندر دلم افراختی
  • Lâf olsun diye dua etmedim ya… Yusuf gibi rüyalar görmüştüm.”
  • من نمی‌کردم گزافه آن دعا ** همچو یوسف دیده بودم خوابها
  • Yusuf, güneşle yıldızların, huzurunda kullar gibi secde ettiklerini gördü.
  • دید یوسف آفتاب و اختران ** پیش او سجده‌کنان چون چاکران
  • O rüyaya adamakıllı inandı, kuyuda da ondan başka bir şey ummuyordu, zindanda da. 2335
  • اعتمادش بود بر خواب درست ** در چه و زندان جز آن را می‌نجست
  • Ona dayanmakta, onu beklemekteydi. Ondan başka ne kulluktan derdi vardı, ne az çok kınanmaktan!
  • ز اعتماد او نبودش هیچ غم ** از غلامی وز ملام و بیش و کم
  • Rüyası, mum gibi gözünün önünde yanmakta, onu aydınlatıp durmaktaydı; rüyasına güveniyordu.
  • اعتمادی داشت او بر خواب خویش ** که چو شمعی می‌فروزیدش ز پیش
  • Yusuf’u kuyuya attıkları zaman Allah’tan kulağına şu ses gelmişti:
  • چون در افکندند یوسف را به چاه ** بانگ آمد سمع او را از اله
  • Ey yiğit, sen bir gün padişah olacaksın. O vakit seni kıyanların sözlerini, yüzlerine vurursun.
  • که تو روزی شه شوی ای پهلوان ** تا بمالی این جفا در رویشان
  • Bunu seslenen görünmüyordu ama gönül, söyleyenin eserini tanıyordu. 2340
  • قایل این بانگ ناید در نظر ** لیک دل بشناخت قایل را ز اثر
  • O sesten cana bir kuvvet, bir rahat, bir huzur geliyordu.
  • قوتی و راحتی و مسندی ** در میان جان فتادش زان ندا
  • İbrahim’e ateş nasıl bir gül bahçesi olmuşsa o ses yüzünden kuyu da Yusuf’a gül bahçesi kesilmişti.
  • چاه شد بر وی بدان بانگ جلیل ** گلشن و بزمی چو آتش بر خلیل
  • Gayri ne cefa geldiyse o kuvvetle tahammül etti. Neşeyle çekti.
  • هر جفا که بعد از آنش می‌رسید ** او بدان قوت بشادی می‌کشید
  • Nitekim Elest sesinin zevki de her müminin gönlünde tâ mahşere kadar sürer gider.
  • همچنانک ذوق آن بانگ الست ** در دل هر مومنی تا حشر هست
  • Bu yüzden müminler, ne belâya itiraz ederler, ne Hakk’ın emir ve nehyinden sıkılırlar. 2345
  • تا نباشد در بلاشان اعتراض ** نه ز امر و نهی حقشان انقباض
  • Başkalarının ağzına acılık veren bir lokmaya benzeyen Allah hükmü, onlara gülbeşeker gelir, tatlı tatlı yerler, hazmederler.
  • لقمه‌ی حکمی که تلخی می‌نهد ** گلشکر آن را گوارش می‌دهد
  • Allah hükmünü kabul etmeyip inkâr eden, o lokmayı yese bile kusan kişiyle yaramaz.
  • گلشکر آن را که نبود مستند ** لقمه را ز انکار او قی می‌کند
  • Elest gününde bir rüya gören, Allah’a ibadet yolunda sarhoş olur.
  • هر که خوابی دید از روز الست ** مست باشد در ره طاعات مست
  • Sarhoş deve gibi bu ibadet çuvalını hiç usanmadan, sıkılmadan çeker durur.
  • می‌کشد چون اشتر مست این جوال ** بی فتور و بی گمان و بی ملال
  • Ağzının etrafındaki tasdik köpüğü, onun sarhoşluğuna, coşkunluğuna şahittir. 2350
  • کفک تصدیقش بگرد پوز او ** شد گواه مستی و دلسوز او
  • Deve, kuvvetlenip erkek aslan kesildi mi ağır yükler çeker de yine o yüklerin altında az yer, az içer.
  • اشتر از قوت چو شیر نر شده ** زیر ثقل بار اندک‌خور شده
  • Dişi deve arzusuyla yüzlerce zahmet ve açlık çeker. Hatta dağ bile ona bir kıl gelir!
  • ز آرزوی ناقه صد فاقه برو ** می‌نماید کوه پیشش تار مو
  • Elest âleminde böyle bir rüya görmeyen bu dünyada ne kul olur, ne mürit!
  • در الست آنکو چنین خوابی ندید ** اندرین دنیا نشد بنده و مرید
  • Olsa bile gönlünde yüzlerce tereddüt vardır. Bir an şükrederse bir yıl şikâyet eder.
  • ور بشد اندر تردد صد دله ** یک زمان شکرستش و سالی گله
  • Din yolunda yüzlerce tereddütle ve inanmayarak öne doğru bir adım atarsa öbür adımı arda doğru gider. 2355
  • پای پیش و پای پس در راه دین ** می‌نهد با صد تردد بی یقین
  • Bunu da ileride anlatırım, borcum olsun… Eğer öğrenmekte acele ediyorsan “Elemneşrah” suresini oku!
  • وام‌دار شرح اینم نک گرو ** ور شتابستت ز الم نشرح شنو
  • Bu manayı etraflıca anlatmaya kalkışsam ne haddi vardır, ne kenarı. Yürü öküzünü dâva edene doğru eşek sür!
  • چون ندارد شرح این معنی کران ** خر به سوی مدعی گاو ران
  • Adam dedi ki: “Yarabbi, bu suç yüzünden şu azgın adam, bana kör dedi. Bu ne iblisçe bir kıyas Yarabbi?
  • گفت کورم خواند زین جرم آن دغا ** بس بلیسانه قیاسست ای خدا
  • Ben ne vakit körcesine dua ettim. Allah’tan başka kime ihtiyacımı söyledim?
  • من دعا کورانه کی می‌کرده‌ام ** جز به خالق کدیه کی آورده‌ام
  • Kör, bilgisizlikle halktan bir şeyler umar. Ben senden umuyorum… Her güç şey sana kolaydır. 2360
  • کور از خلقان طمع دارد ز جهل ** من ز تو کز تست هر دشوار سهل
  • Asıl kör kendisi ki beni kör saydı, canla başla niyaz ettiğimi görmedi bile!
  • آن یکی کورم ز کوران بشمرید ** او نیاز جان و اخلاصم ندید
  • Benim bu körlüğüm, aşk körlüğüdür. Güzelim, sevdiği şey, insanı kör ve sağır yapar derler ya… bu körlük, o körlüktür.
  • کوری عشقست این کوری من ** حب یعمی و یصمست ای حسن
  • Allah’tan başkasını görmüyorum, fakat onu görüyorum. Aşkımın muktezası da bu değil midir? Söyle.
  • کورم از غیر خدا بینا بدو ** مقتضای عشق این باشد نکو
  • Yarabbi, sen görmektesin, beni sen de kör sanma. Senin lütfunun etrafında dönüp dolaşmaktayım, ey lütfunun etrafında dönüp dolaştığım, ey kendisinden ayrılmadığım Allah!
  • تو که بینایی ز کورانم مدار ** دایرم برگرد لطفت ای مدار
  • Yusuf-ı Sıddıyk’a rüya gösterdin da ona güvendi. 2365
  • آنچنانک یوسف صدیق را ** خواب بنمودی و گشتش متکا
  • Onun gibi lütfun bana da bir rüya gösterdi. O sonsuz dualarım oyuncak değildi ya!
  • مر مرا لطف تو هم خوابی نمود ** آن دعای بی‌حدم بازی نبود
  • Fakat halk, benim sırlarımı bilmiyor da sözlerimi saçma sanıyor.
  • می‌نداند خلق اسرار مرا ** ژاژ می‌دانند گفتار مرا
  • Hakları da var. Gayb sırrını, sırları adamakıllı bilen ve ayıpları tamamıyla örten Allah’tan başka kim bilebilir ki?”
  • حقشان است و کی داند راز غیب ** غیر علام سر و ستار عیب
  • Düşmanı dedi ki. “Amca, neye yüzünü göğe çeviriyorsun? Bana çevir de doğru söyle!
  • خصم گفتش رو به من کن حق بگو ** رو چه سوی آسمان کردی عمو
  • Delirdin mi ki böyle hatalara düşüyor, aşktan, Allah’a yakınlıktan dem vuruyorsun? 2370
  • شید می‌آری غلط می‌افکنی ** لاف عشق و لاف قربت می‌زنی
  • Sen, gönlü ölmüş bilirsin... Hangi yüzle yüzünü göklere tutuyorsun?”
  • با کدامین روی چون دل‌مرده‌ای ** روی سوی آسمانها کرده‌ای
  • Bu hâdise yüzünden şehre bir velveledir düştü. O Müslümansa,
  • غلغلی در شهر افتاده ازین ** آن مسلمان می‌نهد رو بر زمین
  • “Yarabbi, bu kulunu rezil etme. Kötülük yaptıysam bile sırrımı halka açma.
  • کای خدا این بنده را رسوا مکن ** گر بدم هم سر من پیدا مکن
  • Biliyorum, uzun gecelerde yüzlerce tazarrula sana niyaz edip durdum.
  • تو همی‌دانی و شبهای دراز ** که همی‌خواندم ترا با صد نیاز
  • Halka karşı bunun hiçbir kadri, hiçbir kıymeti yok, onlar bilmez bunu; fakat senin yanında aydın bir mum gibi… Sana aşikâr ” diye niyaz etmekte, yüzünü yerlere vurmaktaydı. 2375
  • پیش خلق این را اگر خود قدر نیست ** پیش تو همچون چراغ روشنیست
  • Davud aleyhisselâm’ın iki hasmın da sözlerini dinlemesi ve dâva edileni sorguya çekmesi
  • شنیدن داود علیه السلام سخن هر دو خصم وسال کردن از مدعی علیه
  • Davut Peygamber, evinden dışarı çıkınca “Bu ne, ne var, ne oldu” dedi.
  • چونک داود نبی آمد برون ** گفت هین چونست این احوال چون
  • Dâvacı dedi ki: “Ey Allah’ın peygamberi, imdat et. Öküzüm, bu adamın evine girmiş,
  • مدعی گفت ای نبی الله داد ** گاو من در خانه او در فتاد
  • O da onu kesmiş. Neden benim öküzümü kesmiş sor da söylesin.”
  • کشت گاوم را بپرسش که چرا ** گاو من کشت او بیان کن ماجرا
  • Davut, “Ey kerem sahibi, neden sana haram olan o öküzü kestin?
  • گفت داودش بگو ای بوالکرم ** چون تلف کردی تو ملک محترم