- Bu yeni şeriat hangi kitapta. Sen ya o öküzü ver, ya hapse git” demekteydi. 2330
- در کدامین دفترست این شرع نو ** گاو را تو باز ده یا حبس رو
- Adam, yüzünü göğe tutarak dedi ki: “Yarabbi, benim halimi senden başka kimsecikler bilmez.
- او به سوی آسمان میکرد رو ** واقعهی ما را نداند غیر تو
- Gönlüme o duayı sen ilham ettin, gönlümde yüzlerce ümit belirttin.
- در دل من آن دعا انداختی ** صد امید اندر دلم افراختی
- Lâf olsun diye dua etmedim ya… Yusuf gibi rüyalar görmüştüm.”
- من نمیکردم گزافه آن دعا ** همچو یوسف دیده بودم خوابها
- Yusuf, güneşle yıldızların, huzurunda kullar gibi secde ettiklerini gördü.
- دید یوسف آفتاب و اختران ** پیش او سجدهکنان چون چاکران
- O rüyaya adamakıllı inandı, kuyuda da ondan başka bir şey ummuyordu, zindanda da. 2335
- اعتمادش بود بر خواب درست ** در چه و زندان جز آن را مینجست
- Ona dayanmakta, onu beklemekteydi. Ondan başka ne kulluktan derdi vardı, ne az çok kınanmaktan!
- ز اعتماد او نبودش هیچ غم ** از غلامی وز ملام و بیش و کم
- Rüyası, mum gibi gözünün önünde yanmakta, onu aydınlatıp durmaktaydı; rüyasına güveniyordu.
- اعتمادی داشت او بر خواب خویش ** که چو شمعی میفروزیدش ز پیش
- Yusuf’u kuyuya attıkları zaman Allah’tan kulağına şu ses gelmişti:
- چون در افکندند یوسف را به چاه ** بانگ آمد سمع او را از اله
- Ey yiğit, sen bir gün padişah olacaksın. O vakit seni kıyanların sözlerini, yüzlerine vurursun.
- که تو روزی شه شوی ای پهلوان ** تا بمالی این جفا در رویشان
- Bunu seslenen görünmüyordu ama gönül, söyleyenin eserini tanıyordu. 2340
- قایل این بانگ ناید در نظر ** لیک دل بشناخت قایل را ز اثر
- O sesten cana bir kuvvet, bir rahat, bir huzur geliyordu.
- قوتی و راحتی و مسندی ** در میان جان فتادش زان ندا
- İbrahim’e ateş nasıl bir gül bahçesi olmuşsa o ses yüzünden kuyu da Yusuf’a gül bahçesi kesilmişti.
- چاه شد بر وی بدان بانگ جلیل ** گلشن و بزمی چو آتش بر خلیل
- Gayri ne cefa geldiyse o kuvvetle tahammül etti. Neşeyle çekti.
- هر جفا که بعد از آنش میرسید ** او بدان قوت بشادی میکشید
- Nitekim Elest sesinin zevki de her müminin gönlünde tâ mahşere kadar sürer gider.
- همچنانک ذوق آن بانگ الست ** در دل هر مومنی تا حشر هست
- Bu yüzden müminler, ne belâya itiraz ederler, ne Hakk’ın emir ve nehyinden sıkılırlar. 2345
- تا نباشد در بلاشان اعتراض ** نه ز امر و نهی حقشان انقباض
- Başkalarının ağzına acılık veren bir lokmaya benzeyen Allah hükmü, onlara gülbeşeker gelir, tatlı tatlı yerler, hazmederler.
- لقمهی حکمی که تلخی مینهد ** گلشکر آن را گوارش میدهد
- Allah hükmünü kabul etmeyip inkâr eden, o lokmayı yese bile kusan kişiyle yaramaz.
- گلشکر آن را که نبود مستند ** لقمه را ز انکار او قی میکند
- Elest gününde bir rüya gören, Allah’a ibadet yolunda sarhoş olur.
- هر که خوابی دید از روز الست ** مست باشد در ره طاعات مست
- Sarhoş deve gibi bu ibadet çuvalını hiç usanmadan, sıkılmadan çeker durur.
- میکشد چون اشتر مست این جوال ** بی فتور و بی گمان و بی ملال
- Ağzının etrafındaki tasdik köpüğü, onun sarhoşluğuna, coşkunluğuna şahittir. 2350
- کفک تصدیقش بگرد پوز او ** شد گواه مستی و دلسوز او
- Deve, kuvvetlenip erkek aslan kesildi mi ağır yükler çeker de yine o yüklerin altında az yer, az içer.
- اشتر از قوت چو شیر نر شده ** زیر ثقل بار اندکخور شده
- Dişi deve arzusuyla yüzlerce zahmet ve açlık çeker. Hatta dağ bile ona bir kıl gelir!
- ز آرزوی ناقه صد فاقه برو ** مینماید کوه پیشش تار مو
- Elest âleminde böyle bir rüya görmeyen bu dünyada ne kul olur, ne mürit!
- در الست آنکو چنین خوابی ندید ** اندرین دنیا نشد بنده و مرید
- Olsa bile gönlünde yüzlerce tereddüt vardır. Bir an şükrederse bir yıl şikâyet eder.
- ور بشد اندر تردد صد دله ** یک زمان شکرستش و سالی گله