English    Türkçe    فارسی   

3
3735-3744

  • زآنک در خرجی در آن بسط و گشاد ** خرج را دخلی بباید زاعتداد 3735
  • Çünkü ferahlık ve genişlik zamanında varını, yoğunu harcedip duruyorsun demektir. Harcetmeye karşılık bir de gelir lâzım elbet!
  • گر هماره فصل تابستان بدی ** سوزش خورشید در بستان شدی
  • Ya mevsimi sürüp gitseydi güneş, bağları, bahçeleri yakar kavururdu.
  • منبتش را سوختی از بیخ و بن ** که دگر تازه نگشتی آن کهن
  • Nebatları kökünden yakardı, bir daha o yanıp kavrulan şeyler yenilemezdi, yeşerip tazelenmezdi.
  • گر ترش‌رویست آن دی مشفق است ** صیف خندانست اما محرقست
  • Kışın yüzü ekşidir ama şefkatlidir... yaz gülümser ama yakar, yandırır!
  • چونک قبض آید تو در وی بسط بین ** تازه باش و چین میفکن در جبین
  • Darlık geldi mi onda genişlik gör de canlan, alnını kırıştırma!
  • کودکان خندان و دانایان ترش ** غم جگر را باشد و شادی ز شش 3740
  • Çocuklar gülüp dururlar, bilenlerinse yüzü ekşidir. Gam karaciğerden meydana gelir, neşe akciğerden!
  • چشم کودک همچو خر در آخرست ** چشم عاقل در حساب آخرست
  • Çocuğun gözü, eşek gibi ahırdadır… Akıllı adamsa gözünü işin sonuna diker.
  • او در آخر چرب می‌بیند علف ** وین ز قصاب آخرش بیند تلف
  • Akılsız, ahırdaki otu tatlı görür… Akıllı, ahırdaki hayvanın nihayet kasap elinde telef olacağını görür, bilir.
  • آن علف تلخست کین قصاب داد ** بهر لحم ما ترازویی نهاد
  • Şu kasabın verdiği ot yok mu? Acıdır, acı! Kasap o otu bizi semirtmek, tartıda ağır gelmemizi temin etmek için veriyor.
  • رو ز حکمت خور علف کان را خدا ** بی غرض دادست از محض عطا
  • Yürü, Allah’ın verdiği hikmet otunu ye! Çünkü Allah, onu ancak cömertliğinden, ihsanından dolayı karşılık istemeksizin vermiştir.