English    Türkçe    فارسی   

2
586-595

  • لقمه‏ی زندانیان خوردی گزاف ** بر دل خلق از طمع چون کوه قاف‏
  • Bir bahane bulup zindandakilerin yiyeceklerini yerdi. Tamahı yüzünden halkın gönlüne Kafdağı gibi ağır gelmekteydi.
  • زهره نه کس را که لقمه‏ی نان خورد ** ز انکه آن لقمه‏ربا کاوش برد
  • Şerrinden kimsenin bir lokma ekmek yemeye kudreti yoktu. Çünkü hemen ucundan tutup kapardı.
  • هر که دور از دعوت رحمان بود ** او گدا چشم است اگر سلطان بود
  • Allah davetinden uzak olan, sultan bile olsa gözü açtır.
  • مر مروت را نهاده زیر پا ** گشته زندان دوزخی ز آن نان ربا
  • O adam da mürüvveti ayakaltına almıştı. O lokma kapıcının yüzünden bir cehennem kesilmişti.
  • گر گریزی بر امید راحتی ** ز آن طرف هم پیشت آید آفتی‏ 590
  • Bir rahata kavuşurum ümidiyle nereye kaçsan orada önüne bir âfet çıkar.
  • هیچ کنجی بی‏دد و بی‏دام نیست ** جز به خلوت‏گاه حق آرام نیست‏
  • Afetsiz, felaketiz hiçbir köşe yoktur. Allah’ın halvet yerinden başka hiçbir yerde dinlenmek, rahata kavuşmak mümkün değildir.
  • کنج زندان جهان ناگزیر ** نیست بی‏پا مزد و بی‏دق الحصیر
  • Kurtulmaya hiçbir çare olmayan bu dünya zindanının ayakbastı parası alınmayan, hapishane dayağı atılmayan bir bucağı yoktur.
  • و الله ار سوراخ موشی در روی ** مبتلای گربه چنگالی شوی‏
  • Vallahi fare deliğine girsen yine bir kedi pençeliye çatarsın.
  • آدمی را فربهی هست از خیال ** گر خیالاتش بود صاحب جمال‏
  • Âdemoğlu, hayalle gelişir. Hayalleri güzelse onunla rahatlaşır.
  • ور خیالاتش نماید ناخوشی ** می‏گدازد همچو موم از آتشی‏ 595
  • Yok... Eğer gözüne kötü hayaller görünürse ateşten eriyen mum gibi erir gider.