English    Türkçe    فارسی   

3
1294-1303

  • سخت گیرد خامها مر شاخ را ** زانک در خامی نشاید کاخ را
  • Ham meyveler, daha iyice yapışmıştır, oradan kolay kolay kopmazlar. Çünkü ham meyve köşke, saraya lâyık değildir ki.
  • چون بپخت و گشت شیرین لب‌گزان ** سست گیرد شاخها را بعد از آن 1295
  • Fakat oldu da tatlılaştı, dudağı ısırır bir hale geldi mi artık dallara iyi yapışmaz, hemen düşüverir.
  • چون از آن اقبال شیرین شد دهان ** سرد شد بر آدمی ملک جهان
  • O baht ve ikbal yüzünden adamın ağzı tatlılaştı mı insana bütün cihan mülkü soğuk gelir.
  • سخت‌گیری و تعصب خامی است ** تا جنینی کار خون‌آشامی است
  • Bir şeye sımsıkı yapışmak, bir şeyde taassup göstermek hamlıktır. Sen ana karnında çocuk halindeyken işin gücün ancak kan içmeden ibarettir.
  • چیز دیگر ماند اما گفتنش ** با تو روح القدس گوید بی منش
  • Söylenecek bir şey daha kaldı ama ben söylemeyeceğim, sana onu Ruhulkudüs bensiz söylesin.
  • نه تو گویی هم بگوش خویشتن ** نه من ونه غیرمن ای هم تو من
  • Hayır hayır… Ruhulkudüs değil, sen kendin, kendi kulağına söylersin… Orada hakikatte ne ben varım, ne benden başkası, sen de bensin zaten canım efendim!
  • همچو آن وقتی که خواب اندر روی ** تو ز پیش خود به پیش خود شوی 1300
  • Bu rüyaya benzer. Uykuya daldın mı kendinden geçer, fakat yine kendinden kendine gelmiş olursun.
  • بشنوی از خویش و پنداری فلان ** با تو اندر خواب گفتست آن نهان
  • Kendini duyar, dinler de senden başka gizli bir adam rüyada sana söz söylüyor sanırsın.
  • تو یکی تو نیستی ای خوش رفیق ** بلک گردونی ودریای عمیق
  • A güzelim yoldaşım, sen alelâde tek bir adam değilsin ki. Sen bir âlemsin, sen bir derin denizsin.
  • آن تو زفتت که آن نهصدتوست ** قلزمست وغرقه گاه صد توست
  • O senin muazzam varlığın yok mu. O belki dokuz yüz kattır. O, dibi, kıyısı bulunmayan bir denizdir, yüzlerce âlem, o denize dalar gark olup gider.