English    Türkçe    فارسی   

3
4313-4322

  • او مددهای خرد چون در ربود ** از خزینه در آن دریای جود
  • İnsan, o cömertlik denizinin inci hazinesinden akıl, fikir kazanırsa
  • زین چنین امداد دل پر فن شود ** بجهد از دل چشم هم روشن شود
  • Bunların yardımıyla gönlü marifetler elde eder, gönüllükten çıkar, yücelir… Gözleri de nurlanır.
  • زانک نور از دل برین دیده نشست ** تا چو دل شد دیده‌ی تو عاطلست 4315
  • Çünkü nur, gönülden doğar da bu göze vurur. Gönül olmasa gözün hiç bir şey göremez.
  • دل چو بر انوار عقلی نیز زد ** زان نصیبی هم بدو دیده دهد
  • Gönül, akıl nurlarıyla nurlanırsa o nurlardan göze de bir pay verir.
  • پس بدان کاب مبارک ز آسمان ** وحی دلها باشد و صدق بیان
  • Bil ki gökten inen mübarek su, gönüllere gelen vahiydir, dillere gelen doğru sözlülüktür.
  • ما چو آن کره هم آب جو خوریم ** سوی آن وسواس طاعن ننگریم
  • Biz de tay gibi ırmaktan su içelim de bizi kınayan vesveseciye bakmayalım, aldırış etmeyelim.
  • پی‌رو پیغمبرانی ره سپر ** طعنه‌ی خلقان همه بادی شمر
  • Peygamberlerin izini izliyorsan yola düş, halkın bütün kınamalarını hava say!
  • آن خداوندان که ره طی کرده‌اند ** گوش فا بانگ سگان کی کرده‌اند 4320
  • Yol aşan, menzil alan yol erleri ne vakit köpeklerin havlamasına kulak astılar?
  • بقیه‌ی ذکر آن مهمان مسجد مهمان‌کش
  • Konuk öldüren mescit hikâyesinin sonu
  • باز گو کان پاک‌باز شیرمرد ** اندر آن مسجد چه بنمودش چه کرد
  • O tertemiz aslan adama mescitte neler göründü? Sen onu söyle yine!
  • خفت در مسجد خود او را خواب کو ** مرد غرقه گشته چون خسپد بجو
  • Mescitte, suya gark olmuş adam nasıl uyursa öyle uyudu.