English    Türkçe    فارسی   

4
1350-1359

  • ور نمودی علت آن آرزو ** خود رمیدی جان تو زان جست و جو 1350
  • O istediğin ayıp ve noksanı sana görünseydi canın o araştırmadan kaçıverirdi!
  • گر نمودی عیب آن کار او ترا ** کس نبردی کش کشان آن سو ترا
  • O işin ayıp ve noksanı sence belli olsaydı seni hiç kimse o işe, hatta çeke çeke bile götüremezdi!
  • وان دگر کار کز آن هستی نفور ** زان بود که عیبش آمد در ظهور
  • Nefret ettiğin öbür iş yok mu? Ondan neden nefret ettin? Çünkü ayıbı, noksanı meydana çıktı da ondan!
  • ای خدای رازدان خوش‌سخن ** عیب کار بد ز ما پنهان مکن
  • Ey sırları bilen güzel sözlü Allah, kötü işlerin ayıbını, noksanını bizden gizleme!
  • عیب کار نیک را منما به ما ** تا نگردیم از روش سرد و هبا
  • İyi işleri de bize ayıplı gösterme de o işe gidelim, sarılalım... Çalışmamız heba olmasın, gayretimiz soğumasın!
  • هم بر آن عادت سلیمان سنی ** رفت در مسجد میان روشنی 1355
  • Yüce Süleyman, âdeti veçhile alaca karanlıkta mescide giderdi.
  • قاعده‌ی هر روز را می‌جست شاه ** که ببیند مسجد اندر نو گیاه
  • Her gün, âdeti veçhile mescitten yeniden yeniye hangi ot, hangi kök bitmiş... O padişah, bunu arar araştırırdı.
  • دل ببیند سر بدان چشم صفی ** آن حشایش که شد از عامه خفی
  • Gönül haktan gizli kalan o otları gizlice can gözüyle görür, tanır.
  • قصه‌ی صوفی کی در میان گلستان سر به زانو مراقب بود یارانش گفتند سر برآور تفرج کن بر گلستان و ریاحین و مرغان و آثار رحمةالله تعالی
  • Sofinin, gül bahçesinde başını dizine dayayıp murakabeye dalması, dostlarının başını kaldır, bahçeyi seyret... Allah rahmetinin eserleri olan çiçeklere, kuşlara bak demeleri
  • صوفیی در باغ از بهر گشاد ** صوفیانه روی بر زانو نهاد
  • Sofinin biri, bir bağda neşelenip açılmak için soficesine yüzünü dizine dayamış,
  • پس فرو رفت او به خود اندر نغول ** شد ملول از صورت خوابش فضول
  • Varlığının ta derinlerine dalmış gitmişti. Her zevekilin biri onun bu uykusundan usandı.