English    Türkçe    فارسی   

3
1136-1145

  • Onun sevgisi, şüphe ve tereddütleri yakan bir ateştir. Gündüzün nuru, bütün hayalleri siler süpürür.
  • هست عشقش آتشی اشکال‌سوز ** هر خیالی را بروبد نور روز
  • Ey Allah rızasını elde eden, bu sual, sana o taraftan geldi, cevabını da o taraftan ara.
  • هم از آن سو جو جواب ای مرتضا ** کین سال آمد از آن سو مر ترا
  • Gönlün köşesiz köşesi yok mu? İşte o bucak, padişaha varan bir yoldur. Gönlün doğudan da olmayan, batıdan da olmayan aydınlığı, tek bir aydan meydana gelir.
  • گوشه‌ی بی گوشه‌ی دل شه‌رهیست ** تاب لا شرقی و لا غرب از مهیست
  • Ey mana dağı, sen yoksullar gibi bu tarafa o tarafta neden ses arayıp durursun.
  • تو ازین سو و از آن سو چون گدا ** ای که معنی چه می‌جویی صدا
  • Derde düşünce iki büklüm olup “Yarabbi” diye yalvardığın taraf yok mu, bu sesi de o tarafta ara. 1140
  • هم از آن سو جو که وقت درد تو ** می‌شوی در ذکر یا ربی دوتو
  • Dert ve ölüm zamanı o tarafa yönelir, feryat ve figana düşersin. Dertten kurtulunca neden yabancıya dönüyor, hiç o tarafı aklına bile getirmiyorsun?
  • وقت درد و مرگ آن سو می‌نمی ** چونک دردت رفت چونی اعجمی
  • Mihnet zamanında “Allah” demeye başlar, sıkıntın geçti mi “Nerede ona yol ?” dersin.
  • وقت محنت گشته‌ای الله گو ** چونک محنت رفت گویی راه کو
  • Bu hal, şundan ileri geliyor: “Allah’ı şeksiz, şüphesiz bilen, tanıyan, daima onu anlar, ondan hiç ayrılmaz.
  • این از آن آمد که حق را بی گمان ** هر که بشناسد بود دایم بر آن
  • Fakat akıl ve şüphe hicaplarında kalan kişiye Allah tecellisi, gâh örtülür, gâh yenini, yakasını yırtıp görünür.
  • وانک در عقل و گمان هستش حجاب ** گاه پوشیدست و گه بدریده جیب
  • Aklı cüzi gâh üstündür, gâh baş aşağı, Aklı Külli ise bütün hâdiselerden kurtulmuştur, emindir. 1145
  • عقل جزوی گاه چیره گه نگون ** عقل کلی آمن از ریب المنون