Onun sevgisi, şüphe ve tereddütleri yakan bir ateştir. Gündüzün nuru, bütün hayalleri siler süpürür.
هست عشقش آتشی اشکالسوز ** هر خیالی را بروبد نور روز
Ey Allah rızasını elde eden, bu sual, sana o taraftan geldi, cevabını da o taraftan ara.
هم از آن سو جو جواب ای مرتضا ** کین سال آمد از آن سو مر ترا
Gönlün köşesiz köşesi yok mu? İşte o bucak, padişaha varan bir yoldur. Gönlün doğudan da olmayan, batıdan da olmayan aydınlığı, tek bir aydan meydana gelir.
گوشهی بی گوشهی دل شهرهیست ** تاب لا شرقی و لا غرب از مهیست
Ey mana dağı, sen yoksullar gibi bu tarafa o tarafta neden ses arayıp durursun.
تو ازین سو و از آن سو چون گدا ** ای که معنی چه میجویی صدا
Derde düşünce iki büklüm olup “Yarabbi” diye yalvardığın taraf yok mu, bu sesi de o tarafta ara. 1140
هم از آن سو جو که وقت درد تو ** میشوی در ذکر یا ربی دوتو
Dert ve ölüm zamanı o tarafa yönelir, feryat ve figana düşersin. Dertten kurtulunca neden yabancıya dönüyor, hiç o tarafı aklına bile getirmiyorsun?
وقت درد و مرگ آن سو مینمی ** چونک دردت رفت چونی اعجمی
Mihnet zamanında “Allah” demeye başlar, sıkıntın geçti mi “Nerede ona yol ?” dersin.
وقت محنت گشتهای الله گو ** چونک محنت رفت گویی راه کو
Bu hal, şundan ileri geliyor: “Allah’ı şeksiz, şüphesiz bilen, tanıyan, daima onu anlar, ondan hiç ayrılmaz.
این از آن آمد که حق را بی گمان ** هر که بشناسد بود دایم بر آن
Fakat akıl ve şüphe hicaplarında kalan kişiye Allah tecellisi, gâh örtülür, gâh yenini, yakasını yırtıp görünür.
وانک در عقل و گمان هستش حجاب ** گاه پوشیدست و گه بدریده جیب
Aklı cüzi gâh üstündür, gâh baş aşağı, Aklı Külli ise bütün hâdiselerden kurtulmuştur, emindir. 1145
عقل جزوی گاه چیره گه نگون ** عقل کلی آمن از ریب المنون
Akılla hüneri sat da hayreti satın al. Oğul, horluğa doğru git, Buhara’ya değil!
عقل بفروش و هنر حیرت بخر ** رو به خواری نه بخارا ای پسر
Biz neye bu derece de söze daldık? Hikâye söyleyelim derken hikâye olduk gitti.
ما چه خود را در سخن آغشتهایم ** کز حکایت ما حکایت گشتهایم
Ben yokum zaten ağlayıp, ağlayıp sızlayarak masal oldum gitti… Bu suretle secde edenler arasına katılayım, onlarla beraber yuvarlanayım bari.
من عدم و افسانه گردم در حنین ** تا تقلب یابم اندر ساجدین
İş bilen, söz anlayan adama bu söz, hikâye değil. Hâlimi anlatıyorum ben, sevgilinin huzurundayım ben!
این حکایت نیست پیش مرد کار ** وصف حالست و حضور یار غار
Âsi, bunlar önce gelip geçenlere ait aslı yok masallar dedi ya… Kur’an hakkında söylenen bu söz, nifak eseridir. 1150
آن اساطیر اولین که گفت عاق ** حرف قرآن را بد آثار نفاق
İçinde Allah nuru olan Lâmekân âleminde nerede geçmiş, nerede gelecek, nerede hâl,
لامکانی که درو نور خداست ** ماضی و مستقبل و حال از کجاست
Geçmiş, gelecek, sana göredir. Yoksa hakikatte ikisi de birdir. Fakat sen iki sanırsın.
ماضی و مستقبلش نسبت به تست ** هر دو یک چیزند پنداری که دوست
Bir adam, onun babasıdır, bizim oğlumuz, Zeydin altında olan dam, Amr’ın üstündedir.
یک تنی او را پدر ما را پسر ** بام زیر زید و بر عمرو آن زبر
Damın altta, üstte oluşu, o iki adama göredir. Hakikatteyse dam tek bir şeydir, işte o kadar!
نسبت زیر و زبر شد زان دو کس ** سقف سوی خویش یک چیزست بس
Bu söz, onun misli değildir, bir misaldir ancak. Eski harfler, yeni manayı ifade edemez ki. 1155
نیست مثل آن مثالست این سخن ** قاصر از معنی نو حرف کهن
Ey tulum, burası mademki ırmak kıyısı değil, ağzını kapat. Bu şeker denizinin ne kıyısı var, ne kenarı!
چون لب جو نیست مشکا لب ببند ** بی لب و ساحل بدست این بحر قند
Firavunun sihirbazları çağırtmak üzere şehirlere adam göndermesi
فرستادن فرعون به مداین در طلب ساحران
Musa, dönüp Firavun kalınca bütün rey ve tedbir sahiplerini danışmak üzere çağırdı.
چونک موسی بازگشت و او بماند ** اهل رای و مشورت را پیش خواند
Padişahın, Mısır sultanı olan Firavunun Mısır civarındaki bütün sihirbazları çağırmasını kararlaştırdılar.
آنچنان دیدند کز اطراف مصر ** جمع آردشان شه و صراف مصر
Firavun hemen bütün sihirbazların toplanması için etrafa bir hayli adam gönderdi.
او بسی مردم فرستاد آن زمان ** هر نواحی بهر جمع جادوان
Nerede ünlü bir büyücü varsa gelmesi için on haberci yolladı. 1160
هر طرف که ساحری بد نامدار ** کرد پران سوی او ده پیک کار
İki genç vardı ki büyü de pek şöhret bulmuşlardı. Sihirleri, aya bile tesir ederdi.
دو جوان بودند ساحر مشتهر ** سحر ایشان در دل مه مستمر
Aydan apaşikâr süt sağarlar, bir yere gidecekleri vakit küplere binip giderler.
شیر دوشیده ز مه فاش آشکار ** در سفرها رفته بر خمی سوار
Ay ışığını bez şekline sokup ölçer, biçer satarlardı.
شکل کرباسی نموده ماهتاب ** آن بپیموده فروشیده شتاب
Müşteri, para verip alır, sonra anlayınca eyvahlar olsun deyip hayıflanmaya, yüzüne vurmaya başlardı.
سیم برده مشتری آگه شده ** دست از حسرت به رخها بر زده
Onların, buna benzer nice sihirleri vardı ki herkes apaçık görür dururdu. 1165
صد هزاران همچنین در جادوی ** بوده منشی و نبوده چون روی
Onlara da “Padişah şimdi sizden bir çare aramakta.
چون بدیشان آمد آن پیغام شاه ** کز شما شاهست اکنون چارهخواه
İki yoksul adam gelip padişahın köşkü önüne otağ kurdu.
از پی آنک دو درویش آمدند ** بر شه و بر قصر او موکب زدند
Bir sopadan başka bir şeyleri yok. Fakat emirleriyle ejderha oluyor.
نیست با ایشان بغیر یک عصا ** که همیگردد به امرش اژدها
Padişah da çaresiz kaldı, ordusu da. Bu iki kişinin elinden hepsi feryat ve figana geldi.
شاه و لشکر جمله بیچاره شدند ** زین دو کس جمله به افغان آمدند
Bunları defetmek için bir çare bulun. Karşılık olarak size hesapsız hazineler bağışlayacak” diye haber gönderdi. 1170
چارهای میباید اندر ساحری ** تا بود که زین دو ساحر جان بری
Bu haberi duyunca iki büyücünün de gönüllerine hem korku düştü, hem sevgi.
آن دو ساحر را چو این پیغام داد ** ترس و مهری در دل هر دو فتاد
Cinsiyet damarı atmağa başladı, ikisi de hayretlerinden başlarını dizlerine koydular.
عرق جنسیت چو جنبیدن گرفت ** سر به زانو بر نهادند از شگفت
Sofinin meşk yeri dizidir, müşkülü halletmek hususunda iki diz, âdeta sihirbazdır.
چون دبیرستان صوفی زانوست ** حل مشکل را دو زانو جادوست
O iki sihirbazın, babalarının ruhaniyetine sığınmaları ve Musa aleyhisselâm’ın hakikatini babalarının ruhundan sormaları
خواندن آن دو ساحر پدر را از گور و پرسیدن از روان پدر حقیقت موسی علیه السلام
O iki büyücü, bu haberi alıp hayrete daldıktan sonra annelerine “Anne, babamızın mezarı nerede? Bize göster” dediler.
بعد از آن گفتند ای مادر بیا ** گور بابا کو تو ما را ره نما
Anneleri, onlara rehberlik etti, babalarının mezarını gösterdi. Üç gün Allah rızası için oruç tuttular. 1175
بردشان بر گور او بنمود راه ** پس سهروزه داشتند از بهر شاه
Sonra “Baba, padişah korkmuş, bize emir göndermiş...
بعد از آن گفتند ای بابا به ما ** شاه پیغامی فرستاد از وجا
İki adam, onu sıkıştırmış, ordusunun önünde şerefine, haysiyetine dokunmuş.
که دو مرد او را به تنگ آوردهاند ** آب رویش پیش لشکر بردهاند
Onların ne silâhları var, ne askerleri. Bir tek asaları var ama o asa da kıyametler koparıyormuş.
نیست با ایشان سلاح و لشکری ** جز عصا و در عصا شور و شری
Sen zahiren toprakta yatıp uyuyorsun ama hakikatte doğrular ülkesine gitmişsin.
تو جهان راستان در رفتهای ** گرچه در صورت به خاکی خفتهای
Eğer onların yaptıkları sihirse bize haber ver. Canım babacığımız, onlar Allah eriyse, yaptıkları iş Allah’tansa yine bildir. 1180
آن اگر سحرست ما را ده خبر ** ور خدایی باشد ای جان پدر
De onlara uyalım, secde edelim, kendimizi bir kimyaya atalım (da halis altın olalım).
هم خبر ده تا که ما سجده کنیم ** خویشتن بر کیمیایی بر زنیم
Ümidi kesilmiş biçareleriz. Bize bir ümit ver Allah tapısından sürülmüşleriz, bizi o tapıya yine onun keremi çekti” diye yalvardılar.
ناامیدانیم و اومیدی رسید ** راندگانیم و کرم ما را کشید
Ölmüş büyücünün oğullarına cevap vermesi
جواب گفتن ساحر مرده با فرزندان خود
Babaları, onlara rüyalarında dedi ki: “Oğullarım, bunu açıkça söylemeye imkân yok.
گفتشان در خواب کای اولاد من ** نیست ممکن ظاهر این را دم زدن
Apaçık ve olduğu gibi söylememe izin yok. Ama bu sır, uzak değil gözümün önünde.
فاش و مطلق گفتنم دستور نیست ** لیک راز از پیش چشمم دور نیست
Size bir nişane göstereyim de gizli şey aşikâr olsun. 1185
لیک بنمایم نشانی با شما ** تا شود پیدا شما را این خفا