English    Türkçe    فارسی   

3
4539-4548

  • Ey malla, mülkle, soyla, sopla nazlanan, sen akıllı kişinin yanında oluk üstündeki devesin!
  • ای بنازیده به ملک و خاندان ** نزد عاقل اشتری بر ناودان
  • Ten suretinin leğeni damdan düşünce gelecek gelir çatar sözü gözümün önünde tahakkuk etti, gelecek şeyler geldi çattı! 4540
  • نقش تن را تا فتاد از بام طشت ** پیش چشمم کل آت آت گشت
  • Üzüme bakıyor, şarabı görüyorum… Yok’a bakıyorum, açıkça var’ı görüyorum.
  • بنگرم در غوره می بینم عیان ** بنگرم در نیست شی بینم عیان
  • Sırra bakmakta, daha dünyada Âdem’le Havva vücuda gelmemişken gizli bir âlem görmekteyim.
  • بنگرم سر عالمی بینم نهان ** آدم و حوا نرسته از جهان
  • Siz, daha Elest deminde zerrelerden ibarettiniz… Daha vakit ayaklarınız bağlı, baş aşağı ve alçalmış bir haldeydiniz; sizi öyle görüyordum ben.
  • مر شما را وقت ذرات الست ** دیده‌ام پا بسته و منکوس و پست
  • Direksiz, desteksiz gökyüzü yaratılmadan bildiğim şeyler, âlem yaratıldıktan sonra da hep o… hiç artmadı.
  • از حدوث آسمان بی عمد ** آنچ دانسته بدم افزون نشد
  • Ben, daha sudan, topraktan vücut bulmamış, bu surete bürünmemişken sizi baş aşağı olmuş görüyordum. 4545
  • من شما را سرنگون می‌دیده‌ام ** پیش از آن کز آب و گل بالیده‌ام
  • Siz ikbaldeyken de bunu böyle görüyordum. Yeni bir şey görmedim ki sevineyim!
  • نو ندیدم تا کنم شادی بدان ** این همی‌دیدم در آن اقبالتان
  • Gizli bir kahra uğramış, gizli bir kahırla bağlamıştınız. Gayri bu ne kahırdır, bunu kim anlar? Siz şeker yerdiniz de o şeker de zehir olurdu.
  • بسته‌ی قهر خفی وانگه چه قهر ** قند می‌خوردید و در وی درج زهر
  • Böyle zehirlerle dolu şekeri düşman yerse afiyet olsun… Neden ona haset ediyorsun ki?
  • این چنین قندی پر از زهر ار عدو ** خوش بنوشد چت حسد آید برو