English    Türkçe    فارسی   

2
2287-2311

  • Tanrı, sana “ Onu al, korkma, ejderha elinde asâ haline gelecek” hükmünü vermiştir.
  • حکم خذها لا تخف دادت خدا ** تا به دستت اژدها گردد عصا
  • Ey padişah, haydi, Yedi Beyzâyı göster. Kara gecelerden yepyeni bir sabah meydana getir.
  • هین ید بیضا نما ای پادشاه ** صبح نو بگشا ز شبهای سیاه‏
  • Bir cehennem yandı, alevlendi. Ona üfür ey nefesi, denizin nefesinden üstün ve artık olan!
  • دوزخی افروخت در وی دم فسون ** ای دم تو از دم دریا فزون‏
  • Deniz, hilebazdır, sana bir köpük gösterir; cehennemdir, sana bir hararet izhar eder. 2290
  • بحر مکار است بنموده کفی ** دوزخ است از مکر بنموده تفی‏
  • Onun için de gözüne ehemmiyetsiz görünür, bu suretle onu zebun görürsün, hışmın tepreşir.
  • ز آن نماید مختصر در چشم تو ** تا زبون بینیش جنبد خشم تو
  • Nitekim kalabalık askerde Peygamberin gözüne pek az göründü.
  • همچنان که لشکر انبوه بود ** مر پیمبر را به چشم اندک نمود
  • De Peygamber, tehlike görmeksizin onlara hücum etti. Eğer fazla görseydi çekinirdi.
  • تا بر ایشان زد پیمبر بی‏خطر ** ور فزون دیدی از آن کردی حذر
  • Ey Ahmet o bir inayetti ve sen onun ehliydin. Yoksa gönlün kötüleşir bozulurdu.
  • آن عنایت بود و اهل آن بدی ** احمدا ور نه تو بد دل می‏شدی‏
  • Tanrı, o zâhiri ve bâtınî savaşı ona da ehemmiyetsiz gösterdi, eshabına da. 2295
  • کم نمود او را و اصحاب و را ** آن جهاد ظاهر وباطن خدا
  • Bu suretle de kolay şeyi ona kolaylaştırdı, güçten de artık yüz çevirmez oldu.
  • تا میسر کرد یسری را بر او ** تا ز عسری او بگردانید رو
  • Düşmanı ona ehemmiyetsiz göstermek kutlu bir şeydi. Çünkü ona dost olan, yol yordamı öğreten Tanrı’ydı.
  • کم نمودن مر و را پیروز بود ** که حقش یار و طریق آموز بود
  • Fakat zafer için yardımcısı Tanrı olmayan kişiye gelince: Ona tavşan bile erkek aslan görünür!
  • آن که حق پشتش نباشد از ظفر ** وای اگر گربش نماید شیر نر
  • Vay uzaktan yüzü bir görür de gururlanarak, savaşa girişirse!
  • وای اگر صدرا یکی بیند ز دور ** تا به چالش اندر آید از غرور
  • Zülfikâr bir harbe gibi, erkek aslan da bir kedi gibi görünür de, 2300
  • ز آن نماید ذو الفقاری حربه‏ای ** ز آن نماید شیر نر چون گربه‏ای‏
  • Ahmak, yiğitçesine savaşa girişir, bu hileyle pençeye düşer.
  • تا دلیر اندر فتد احمق به جنگ ** و اندر آردشان بدین حیلت به چنگ‏
  • Bu suretle ateşe tapanlar, ateşgedeye kendi ayaklarıyla gelmiş olurlar.
  • تا به پای خویش باشند آمده ** آن فلیوان جانب آتش‏کده‏
  • O iş sana bir saman çöpü gibi görünür. Hemencecik onu üfler, yerinden uçururum sanırsın.
  • کاه برگی می‏نماید تا تو زود ** پف کنی کاو را برانی از وجود
  • Hâlbuki kendine gel, o saman çöpü, dağları bile yerinden söker. Onun yüzünden âlem ağlamaktadır, o ise gülmekte!
  • هین که آن که کوهها بر کنده است ** زو جهان گریان و او در خنده است‏
  • Bu ırmak suyunun dibindeki topuk da görünür ama Uc-ibn-i Unuk gibi yüzlercesi onda boğulup gitmiştir! 2305
  • می‏نماید تا به کعب این آب جو ** صد چو عاج ابن عنق شد غرق او
  • Kan dalgası, misk tepesi, deniz gibi, kuru toprak görünür.
  • می‏نماید موج خونش تل مشک ** می‏نماید قعر دریا خاک خشک‏
  • Kör Firavun da o denizi kuru gördü de erlik gösterip içine at sürdü.
  • خشک دید آن بحر را فرعون کور ** تا در او راند از سر مردی و زور
  • Fakat içine dalınca denizin dibini boyladı. Firavun’un gözü nasıl olur da görür?
  • چون در آید در تگ دریا بود ** دیده‏ی فرعون کی بینا بود
  • Göz Tanrı yüzüyle görür. Hak, nerede her ahmağın sırdaşı olacak?
  • دیده بینا از لقای حق شود ** حق کجا هم راز هر احمق شود
  • Şeker görür ama o gık demeden öldüren zehir kesilir. Yol sanır, fakat yol gösteren esas, esasen gul sesinden ibarettir! 2310
  • قند بیند خود شود زهر قتول ** راه بیند خود بود آن بانگ غول‏
  • Ey felek, âhır zaman fitnelerine pek sıkı sarıldın, nihayet bir an mühlet ver!
  • ای فلک در فتنه‏ی آخر زمان ** تیز می‏گردی بده آخر زمان‏