English    Türkçe    فارسی   

3
1119-1143

  • Sürü, yazıdan dönüp geldi mi giderken en önde olan keçi artta kalır.
  • چونک واگردید گله از ورود ** پس فتد آن بز که پیش آهنگ بود
  • Giderken geride kalan topal keçiye gelince suratı asıkları bile güldürecek bir halde öne düşer. 1120
  • پیش افتد آن بز لنگ پسین ** اضحک الرجعی وجوه العابسین
  • Bu kavim, laf olsun diye topal olmadılar ya… övünmeyi terk ettiler de ârı satın aldılar.
  • از گزافه کی شدند این قوم لنگ ** فخر را دادند و بخریدند ننگ
  • Bu kavim, hacca ayakları kırık olduğu halde topallaya topallaya giderler. Sıkıntıdan kurtuluşa gizli bir yol vardır.
  • پا شکسته می‌روند این قوم حج ** از حرج راهیست پنهان تا فرج
  • Bu tarife gönüllerini bilgilerden yıkayıp arıtmışlardır. Çünkü bu yol, zahirî bilgiyi tanımaz.
  • دل ز دانشها بشستند این فریق ** زانک این دانش نداند آن طریق
  • Bu yolda, aslı o âlemden olan bir bilgi gerek. Zira her feri, aslında yol gösterir.
  • دانشی باید که اصلش زان سرست ** زانک هر فرعی به اصلش رهبرست
  • Her kanat, denizi aşacak kudrete nereden sahip olacak? Allah bilgisi gerek ki insanı Allah’a ulaştırsın. 1125
  • هر پری بر عرض دریا کی پرد ** تا لدن علم لدنی می‌برد
  • Şu halde adama sonunda gönülden silinip arıtılması lâzım olan bilgiyi neye öğretirsin?
  • پس چرا علمی بیاموزی به مرد ** کش بباید سینه را زان پاک کرد
  • Öyleyse bu âlemde ileri gitmeye heves etme, topal ol da geri dönerken en öne düş.
  • پس مجو پیشی ازین سر لنگ باش ** وقت وا گشتن تو پیش آهنگ باش
  • Ey nazik adam, ileri giden son gelenlerden ol. Taze ve turfanda meyve, ağaca nazaran daha ileridedir, derecesi daha üstündür.
  • آخرون السابقون باش ای ظریف ** بر شجر سابق بود میوه‌ی طریف
  • Gerçi meyve ağaçtan sonra vücuda gelir, fakat hakikatte evvel odur, çünkü ağaçtan maksat odur.
  • گرچه میوه آخر آید در وجود ** اولست او زانک او مقصود بود
  • Melekler gibi "Bizim bilgimiz yok" de de, “Ancak senin bildirdiğin bilgiyi biliriz” sırrı elini tutsun. 1130
  • چون ملایک گوی لا علم لنا ** تا بگیرد دست تو علمتنا
  • Bu mektep de hecelemeyi bilmezsen Ahmed gibi akıl ve irfan nuriyle dolarsın.
  • گر درین مکتب ندانی تو هجا ** همچو احمد پری از نور حجی
  • Şehirlerde ad san sahibi olmazsan, Allah kullarının halini daha iyi bilir ya, kaybolmazsın, merak etme.
  • گر نباشی نامدار اندر بلاد ** گم نه‌ای الله اعلم بالعباد
  • Altın definesini bilinmeyen viranelere gizlerler?
  • اندر آن ویران که آن معروف نیست ** از برای حفظ گنجینه‌ی زریست
  • Hiç defineyi bilinen yere koyarlar mı? İşte kurtulmanın, halâs olmanın da zahmet ve meşakkatlerde gizlenmesi buna benzer.
  • موضع معروف کی بنهند گنج ** زین قبل آمد فرج در زیر رنج
  • Burada hatıra birçok şüpheler, tereddütler gelebilir ama iyi at, kösteklerini kırar, bukağıdan kurtuluverir. 1135
  • خاطر آرد بس شکال اینجا ولیک ** بسکلد اشکال را استور نیک
  • Onun sevgisi, şüphe ve tereddütleri yakan bir ateştir. Gündüzün nuru, bütün hayalleri siler süpürür.
  • هست عشقش آتشی اشکال‌سوز ** هر خیالی را بروبد نور روز
  • Ey Allah rızasını elde eden, bu sual, sana o taraftan geldi, cevabını da o taraftan ara.
  • هم از آن سو جو جواب ای مرتضا ** کین سال آمد از آن سو مر ترا
  • Gönlün köşesiz köşesi yok mu? İşte o bucak, padişaha varan bir yoldur. Gönlün doğudan da olmayan, batıdan da olmayan aydınlığı, tek bir aydan meydana gelir.
  • گوشه‌ی بی گوشه‌ی دل شه‌رهیست ** تاب لا شرقی و لا غرب از مهیست
  • Ey mana dağı, sen yoksullar gibi bu tarafa o tarafta neden ses arayıp durursun.
  • تو ازین سو و از آن سو چون گدا ** ای که معنی چه می‌جویی صدا
  • Derde düşünce iki büklüm olup “Yarabbi” diye yalvardığın taraf yok mu, bu sesi de o tarafta ara. 1140
  • هم از آن سو جو که وقت درد تو ** می‌شوی در ذکر یا ربی دوتو
  • Dert ve ölüm zamanı o tarafa yönelir, feryat ve figana düşersin. Dertten kurtulunca neden yabancıya dönüyor, hiç o tarafı aklına bile getirmiyorsun?
  • وقت درد و مرگ آن سو می‌نمی ** چونک دردت رفت چونی اعجمی
  • Mihnet zamanında “Allah” demeye başlar, sıkıntın geçti mi “Nerede ona yol ?” dersin.
  • وقت محنت گشته‌ای الله گو ** چونک محنت رفت گویی راه کو
  • Bu hal, şundan ileri geliyor: “Allah’ı şeksiz, şüphesiz bilen, tanıyan, daima onu anlar, ondan hiç ayrılmaz.
  • این از آن آمد که حق را بی گمان ** هر که بشناسد بود دایم بر آن