English    Türkçe    فارسی   

3
1153-1177

  • Bir adam, onun babasıdır, bizim oğlumuz, Zeydin altında olan dam, Amr’ın üstündedir.
  • یک تنی او را پدر ما را پسر ** بام زیر زید و بر عمرو آن زبر
  • Damın altta, üstte oluşu, o iki adama göredir. Hakikatteyse dam tek bir şeydir, işte o kadar!
  • نسبت زیر و زبر شد زان دو کس ** سقف سوی خویش یک چیزست بس
  • Bu söz, onun misli değildir, bir misaldir ancak. Eski harfler, yeni manayı ifade edemez ki. 1155
  • نیست مثل آن مثالست این سخن ** قاصر از معنی نو حرف کهن
  • Ey tulum, burası mademki ırmak kıyısı değil, ağzını kapat. Bu şeker denizinin ne kıyısı var, ne kenarı!
  • چون لب جو نیست مشکا لب ببند ** بی لب و ساحل بدست این بحر قند
  • Firavunun sihirbazları çağırtmak üzere şehirlere adam göndermesi
  • فرستادن فرعون به مداین در طلب ساحران
  • Musa, dönüp Firavun kalınca bütün rey ve tedbir sahiplerini danışmak üzere çağırdı.
  • چونک موسی بازگشت و او بماند ** اهل رای و مشورت را پیش خواند
  • Padişahın, Mısır sultanı olan Firavunun Mısır civarındaki bütün sihirbazları çağırmasını kararlaştırdılar.
  • آنچنان دیدند کز اطراف مصر ** جمع آردشان شه و صراف مصر
  • Firavun hemen bütün sihirbazların toplanması için etrafa bir hayli adam gönderdi.
  • او بسی مردم فرستاد آن زمان ** هر نواحی بهر جمع جادوان
  • Nerede ünlü bir büyücü varsa gelmesi için on haberci yolladı. 1160
  • هر طرف که ساحری بد نامدار ** کرد پران سوی او ده پیک کار
  • İki genç vardı ki büyü de pek şöhret bulmuşlardı. Sihirleri, aya bile tesir ederdi.
  • دو جوان بودند ساحر مشتهر ** سحر ایشان در دل مه مستمر
  • Aydan apaşikâr süt sağarlar, bir yere gidecekleri vakit küplere binip giderler.
  • شیر دوشیده ز مه فاش آشکار ** در سفرها رفته بر خمی سوار
  • Ay ışığını bez şekline sokup ölçer, biçer satarlardı.
  • شکل کرباسی نموده ماهتاب ** آن بپیموده فروشیده شتاب
  • Müşteri, para verip alır, sonra anlayınca eyvahlar olsun deyip hayıflanmaya, yüzüne vurmaya başlardı.
  • سیم برده مشتری آگه شده ** دست از حسرت به رخها بر زده
  • Onların, buna benzer nice sihirleri vardı ki herkes apaçık görür dururdu. 1165
  • صد هزاران همچنین در جادوی ** بوده منشی و نبوده چون روی
  • Onlara da “Padişah şimdi sizden bir çare aramakta.
  • چون بدیشان آمد آن پیغام شاه ** کز شما شاهست اکنون چاره‌خواه
  • İki yoksul adam gelip padişahın köşkü önüne otağ kurdu.
  • از پی آنک دو درویش آمدند ** بر شه و بر قصر او موکب زدند
  • Bir sopadan başka bir şeyleri yok. Fakat emirleriyle ejderha oluyor.
  • نیست با ایشان بغیر یک عصا ** که همی‌گردد به امرش اژدها
  • Padişah da çaresiz kaldı, ordusu da. Bu iki kişinin elinden hepsi feryat ve figana geldi.
  • شاه و لشکر جمله بیچاره شدند ** زین دو کس جمله به افغان آمدند
  • Bunları defetmek için bir çare bulun. Karşılık olarak size hesapsız hazineler bağışlayacak” diye haber gönderdi. 1170
  • چاره‌ای می‌باید اندر ساحری ** تا بود که زین دو ساحر جان بری
  • Bu haberi duyunca iki büyücünün de gönüllerine hem korku düştü, hem sevgi.
  • آن دو ساحر را چو این پیغام داد ** ترس و مهری در دل هر دو فتاد
  • Cinsiyet damarı atmağa başladı, ikisi de hayretlerinden başlarını dizlerine koydular.
  • عرق جنسیت چو جنبیدن گرفت ** سر به زانو بر نهادند از شگفت
  • Sofinin meşk yeri dizidir, müşkülü halletmek hususunda iki diz, âdeta sihirbazdır.
  • چون دبیرستان صوفی زانوست ** حل مشکل را دو زانو جادوست
  • O iki sihirbazın, babalarının ruhaniyetine sığınmaları ve Musa aleyhisselâm’ın hakikatini babalarının ruhundan sormaları
  • خواندن آن دو ساحر پدر را از گور و پرسیدن از روان پدر حقیقت موسی علیه السلام
  • O iki büyücü, bu haberi alıp hayrete daldıktan sonra annelerine “Anne, babamızın mezarı nerede? Bize göster” dediler.
  • بعد از آن گفتند ای مادر بیا ** گور بابا کو تو ما را ره نما
  • Anneleri, onlara rehberlik etti, babalarının mezarını gösterdi. Üç gün Allah rızası için oruç tuttular. 1175
  • بردشان بر گور او بنمود راه ** پس سه‌روزه داشتند از بهر شاه
  • Sonra “Baba, padişah korkmuş, bize emir göndermiş...
  • بعد از آن گفتند ای بابا به ما ** شاه پیغامی فرستاد از وجا
  • İki adam, onu sıkıştırmış, ordusunun önünde şerefine, haysiyetine dokunmuş.
  • که دو مرد او را به تنگ آورده‌اند ** آب رویش پیش لشکر برده‌اند